E-posta Bültenimize Katılın.

Bültenimize kaydolun ve kişisel ve iş ihtiyaçlarınız için en iyi fırsatları keşfedin.

Liste(ler)i seçin:

İstanbul’da Gezilebilecek 100’ün Üzerinde Popüler Yer 🇹🇷

Mutlaka ziyaret edilmesi gereken 100'ün üzerinde mekanın yer aldığı İstanbul Gezilecek Yerler listemizi keşfedin. Tarihi simge yapılardan gizli mücevherlere kadar aradığınız her şey burada.

Güncellenme Tarihi: 16 Ekim, 2024
istanbul gezilecek yerler

İstanbul gezilecek yerler arayışına çıktıysanız; Asya (Anadolu) ve Avrupa (Rumeli) olmak üzere ortadan boğaz ile bölünen iki kıta üzerine kurulmuş, çeşitli imparatorluklara başkentlik yapmış, Doğu ve Batı kültürünün bir sentezi olan bu dünya harikası şehri keşfetmek için harika bir adım atmış ve İstanbul gidilecek mekanlar araştırmasına koyulmuşsunuz demektir.

O zaman Kuponigo ile İstanbul’un 100’den fazla mekan içeren en kapsamlı İstanbul Gezilecek Yerler Listesi‘ni keşfetmeye hazır olun. Ama önce gelin biraz İstanbul‘u konuşalım.

İstanbul, geleneksel doğu kültürü ile birleşmiş modern bir batı kenti olarak dünyanın en büyük şehirlerinden biridir. Eski çağlardan günümüze kadar, insanlık tarihi boyunca her zaman önemli bir rol üstlenmiştir. Stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca bir çok imparatorluk bu bölgeyi ele geçirmek istemiş ve başarabilenler de kendi kültüründen izler bırakmıştır. Bugün bu izlerin tamamını şehrin her köşesinde görebilmek mümkün.

Yakın tarihte sırasıyla Roma, Bizans, Latin ve Osmanlı imparatorluklarının başkenti olmuş, büyük savaşlara maruz kalmıştır, ama hala ihtişamı ve görkeminden ödün vermez. Yarımburgaz Mağarası‘ndaki arkeolojik araştırmalar, İstanbul’da 400.000 yıl öncesine dayanan yaşamın varlığını ortaya çıkmıştır. En son 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu‘nun henüz 21 yaşındaki padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden bu yana Türklerin hakimiyetinde kalmıştır.

Geçtiğimiz yüzyılda dış güçler tarafından işgale uğrasa da bu girişimler Mustafa Kemal Atatürk‘ün başlattığı kurtuluş mücadelesi sonucunda Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulmasıyla birlikte gerçekleşememiştir. Bu tarihten sonra sürekli gelişim gösteren İstanbul, dünyanın her noktasından insanın ilgi odağı haline gelmiştir.

İstanbul’da hayat asla bitmez. Haftanın her günü yapabilecek bir şey mutlaka bulabilirsiniz. Yeme, içme, alışveriş alternatiflerinin yanı sıra çok sayıda kültür-sanat ve spor etkinlikleri de düzenlenmektedir.

Resmi kayıtlarda nüfusu 16 milyon olsa da, ziyaretçileri ve kayıt dışı nüfusunu da göz önünde alırsak bu sayının dönem dönem 20 milyona ulaştığı tahmin edilmektedir. Resmi kayıtlar göz önüne alındığında Avrupa‘nın en kalabalık, Dünya‘nın ise 6. kalabalık metropolüdür.

Seyahate mi çıkıyorsunuz?

Seyahatiniz için ihtiyacınız olan her şeyden tasarruf edin. Kuponigo’da SIM kartlar, bavullar, seyahat sigortaları gibi temel ihtiyaçlara ilişkin Fırsatları ve İndirimleri keşfedin.

Geçmişten gelen tarihi mimarisine, modern mimari eşlik eder. Çok sayıda farklı dine, dile, ırka, ekonomiye ve düşünceye sahip insan bir arada yaşar. Bu nedenle her ilçesinde ayrı bir yaşam tarzına rastlamak mümkündür.

İstanbul’da Dünya UNESCO kültür mirası komitesi tarafından korunmakta olan 350’den fazla yapı ve tarihi eser bulunmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı Dünya’nın en çok turist ağırlayan şehirler listesine her yıl adını yerleştirmeyi başarır.

Dinlenmeden tatile, kültürden sanata kadar bir çok alanda sizleri sürprizlerle karşılayacak olan İstanbul‘daki serüveninizi kolaylaştırmak adına sizlerin İstanbul’da ne yapılır sorusuna yanıt olarak 100’den fazla tarihi ve turistik yeri içeren en kapsamlı İstanbul gezilecek yerler listesi ve İstanbul gezi rehberini hazırladık. Dilerseniz listedeki tüm yerlere aşağıdaki İstanbul’da gezilecek yerler haritası üzerinden de ulaşabilir ve listeyi telefonunuza kaydedebilirsiniz.

İstanbul’da Gezilecek Yerler

Kız Kulesi

İstanbul Kız Kulesi
İstanbul Kız Kulesi – © Fotoğraf: Mehmet Cetin / Shutterstock

Kız Kulesi, Üsküdar’daki Salacak semtinin kıyısından 150-200 metre uzaklıkta İstanbul Boğazı’nın giriş noktasında minik bir adada yer alan, 23 metre uzunluğuyla İstanbul’un en popüler ikinci kulesi ve şehrin silüetinin başköşesinde yer alan en önemli simgesidir. Bu nedenle İstanbul gezilecek yerlerin de başında geliyor.

Kız Kulesi’nin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmese de bazı kaynaklar kulenin mimari tarzına bakarak M.Ö. 340 yılına referans veriyor. Yazılı bir geçmişi olmadığı için genellikle kulaktan kulağa yayılan acılı, hüzünlü ve romantik efsaneleriyle de bilinir. Romantik hikayelerin dışında çoğunlukla gözetleme kulesi olarak savunma amacıyla ya da geçen gemilerden vergi toplamak adına inşa edildiğine inanılır.

Yüzyıllar boyunca çeşitli amaçlarla kullanılan kule; kimi zaman mahkumlar için bir idam ve sürgün yeri, kimi zaman hasta kişiler için bir karantina hastanesi, bazen de deniz feneri ve güvenlik kulesi görevi görmüştür.

Defalarca yıkıma uğrayan ve restorasyona uğrayıp yeniden yapılan Kız Kulesi, mevcut modern görüntüsüne 1943–1954 yıllarında kavuşmuştur. Bu tarihten sonra aslına uygun restorasyonlar geçirerek günümüzde klasikleşen ve sembolleşen halini almıştır.

Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi (Ayasofya)

İstanbul Ayasofya-I Kebir Cami-I Şerifi (Ayasofya Müzesi)
İstanbul Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi (Ayasofya Müzesi) – Fotoğraf: Aquila chrysaetos / Shutterstock

İstanbul gezilecek yerlerin başında gelen bir diğer yer olan Ayasofya; sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlardan biri olup, dünyanın 8. harikası olarak gösterilmektedir. Bu nedenle İstanbul gezilecek yerler listenizin en başında olmalı.

İstanbul’un Bizans İmparatorluğu hakimiyeti boyunca şehirdeki en büyük kilise olma özelliğini taşır. Doğu Roma İmparatorluğu‘nun tüm yöneticileri Ayasofya‘da taç giymiştir.

Bugünkü Ayasofya, farklı bir mimari anlayışlarla yapılmış olan üçüncü yapıdır. İmparator I. Konstantin tarafından 324 yılında ilk kez inşa edildiğinde Megale Ekklesia (Büyük Kilise) adını alan kilise, 5. yüzyıldan itibaren Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak anılmaya başlamıştır. Çok sayıda yangın ve restorasyon geçmiştir.

Tarih boyunca bir Ortodoks kilisesi olarak hizmet veren yapı, 1453’te İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesiyle birlikte 4 adet minare ve güneydoğu köşesine bir adet mihrap eklenerek camiye çevrilmiştir. Katedraldeki son Hıristiyan ayini 29 Mayıs 1453 gecesi düzenlenmiştir.

1935 yılında ise modern Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilen bir kararname ile müzeye çevrilerek gelecek nesillere aktarılması sağlanmıştır. Bu düzenlemeler sırasında freskler ve mozaikler temizlenerek koruma altına alınmıştır. Yakın yıllarda ise yapının daha az zarar görmesi adına günlük ziyaretçi kısıtlaması getirilmiştir.

Türkiye’nin kuruluşundan beri milyonlarca turistin ilgi odağı haline gelen Ayasofya Müzesi, 2020 yılında alınan yeni bir kararname ile müze statüsünden çıkarılarak tekrar camiye çevrilmiştir ve Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi adını almıştır. Alınan kararla birlikte bilet turnikeleri ve ziyaretçi limiti kaldırılmıştır.

Fresklerin ve sergilerin yer aldığı üst katı ziyarete kapatılmıştır. Yüzyıllardır özenle korunan yapı; artık daha fazla ziyaretçiye maruz kalıyor ve hatta çoğu zaman vandalizme uğruyor. Bu değişimin ardından Ayasofya‘nın adeta sahibi gibi davranan meşhur kedisi Gli de yaşamını yitirmiştir.

İkonik kubbesinin yüksekliği 56 metre, çapı ise 30 metredir. Yapının duvarlarının kalınlığı ise yer yer 5 metreyi bulmaktadır. İnşasında 12 çeşit mermer kullanılmıştır. Mimarisi, pencerelerinden güneş ışığını özenle alacak ve etkileyici bir ambiyans yaratacak şekilde tasarlanmıştır. 101 tanesi etkileyici boyutta ve sembollerle kaplı olan 361 kapısı bulunur.

Ayasofya hakkında çok sayıda efsane olsa da en bilineni; 1453’te şehrin fethedilmesinin ardından kilisenin aniden çok parlak bir şekilde ateşle aydınlanması ve göğe bir ışığın yükselmesidir. Türk ve Yunan kaynaklarına göre o gün koruyucu meleğin görevinden ayrıldığına inanılıyor.

Topkapı Sarayı Müzesi

İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi
İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi – © Fotoğraf: Tatiana Popova / Shutterstock

İstanbul’un 1453’te Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından birkaç yıl sonra inşasına başlanan Topkapı Sarayı, 1478-1856 yılları boyunca Osmanlı hanedanının ana ikametgahı ve idari merkezi olarak kullanılmıştır. 1478’den bu yana 30 padişahın yönetimine tanıklık etmiştir.

300’ü harem bölümünde olmak üzere yaklaşık 1.000 – 4.000 kişiyi bünyesinde barındıran saray, günümüze kadar çok sayıda restorasyondan geçmiş ve her restorasyonda İslam, Osmanlı ve Avrupa mimari tarzlarından çeşitli izler kazanmıştır.

1924’ten bu yana ise Osmanlı İmparatorluğu’na ait en özel koleksiyonların sergilendiği büyük bir tarih müzesi ve saray kompleksi olarak ziyaretçi ağırlamaktadır.

Çok sayıda avludan oluşan ve kendinizi her bölümünde tarihin farklı bir noktasında bulacağınız bu sarayı olası bir İstanbul ziyaretinizde muhakkak ziyaret etmelisiniz ve İstanbul gezilecek yerler listenize eklemelisiniz. Müzenin Harem bölümü için ekstra ücret alındığını belirtmekte fayda var.

Galata Kulesi

İstanbul Galata Kulesi
İstanbul Galata Kulesi – © Fotoğraf: Ruslan Kalnitsky / Shutterstock

İstanbul Boğazı’nın Altın Boynuz Haliç ile birleştiği, şehre hakim bir noktada yer alan 67 metre yüksekliğindeki Galata Kulesi; dünyanın en bilinen simgelerinden biri haline gelmiş tarihi bir taş kuledir ve aynı zamanda İstanbul gezilecek yerlerin başında gelir.

Tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmeyen ve en son Cenevizliler tarafından Akdeniz ve Karadeniz’deki bir dizi ekonomik ve ticari faaliyetler için kullanılan kulenin, daha çok MS 507 yıllarında Bizans İmparatoru Justinianus‘un döneminde canlandığı bilinmektedir. Cenevizliler tarafından Christea Turris (Mesih Kulesi) olarak anılan kule, Bizanslılar tarafından da Megalos Pyrgos (Büyük Kule) gibi isimlerle adlandırılmış.

1509 yılındaki büyük İstanbul depreminin ardından ağır hasar gören kule ünlü Osmanlı mimarı Hayreddin tarafından tekrar restore edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kasımpaşa Tersanesi’nde çalışmaya mahkum edilen tutuklular için hapishane görevi gören kulenin üst katına 16. yüzyılın sonlarında astrolog Takiyüddin Efendi tarafından rasathane eklenmiş olsa da, 1546-1595 yıllarında Sultan III.Murat tarafından tekrar hapishane olarak kullanılmış.

Bir dönem Mehter Takımı tarafından da kullanılan kule, İstanbul’daki çoğu bölgeyi görmesi nedeniyle 1717’de bir yangın gözetleme kulesine dönüştürülmüş. 1794’te bu kez kulenin kendisi yanmış ve Sultan III.Selim döneminde tekrar restore edilmiş. 1831’de bir kez daha yangına maruz kalan kule, Sultan Mahmut‘un döneminde eklenen son iki katı ve ikonik sivri ucunun da eklendiği büyük bir restorasyondan tekrar geçerek günümüze kadar ulaşmıştır.

Galata Kulesi hakkında bilinen en ilgi çekici ve öne çıkan hikaye ise efsanevi Osmanlı hava bilimcisi Hezarfen Ahmet Çelebi‘ye ait. Evliya Çelebi‘nin Seyahatnamesi‘nde de yer alan hikayeye göre Hezarfen Ahmet Çelebi, özel hazırladığı ve kollarına bağladığı yapay kanatlarla kulenin tepesinden kendini İstanbul Boğazı‘na bırakarak Üsküdar’daki Doğancılar Meydanı‘nda sonlanan başarılı bir uçuş gerçekleştirmiş.

Dünya bilim tarihi açısından oldukça önemli olan bu olay, iddialara göre Hezarfen Ahmet Çelebi‘nin Sultan Murad Han tarafından Cezayir‘e sürgün edilmesiyle üzücü bir şekilde sonuçlanmış. Bu nedenle de çok önemsenmeyerek tarihin tozlu raflarına karışmış.

1960 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek işletilen kule, 2020 yılında alınan bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla belediyeden alınıp Vakıflar Genel Müdürlüğü‘ne devredilmiştir. 2013 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen ve günümüzde ziyarete açık olan Galata Kulesi, terasında 360 derecelik panoramik bir İstanbul manzarası sunuyor.

Sultanahmet Camii

İstanbul Sultanahmet Camii
İstanbul Sultanahmet Camii – © Fotoğraf: aslan ozcan / Shutterstock

İçindeki mavi çinileri nedeniyle yabancılar tarafından Mavi Cami (Blue Mosque) olarak da bilinen Sultanahmet Camii, Türkiye’nin en güzel ve en görkemli mimari anıtlardan biridir. İstanbul gezilecek yerlerin başında gelen bu caminin inşaatına Sultan I. Ahmed‘in küçük yaşta saltanatı devralmasıyla birlikte Bizans İmparatorluğu‘nun eski saraylarından birinin arazisinin üzerine mimar Sedefkar Mehmed Ağa yönetiminde 1609 yılında başlanmış ve 1616 yılında ibadete açılmıştır.

Sultanahmet Camii‘nin ikonik 6 minaresi İslam dünyasında dini yapılar arasında rütbe krizine yol açmış ve Mekke‘deki 5 minareli türbeye ek 2 minare daha eklenmesiyle birlikte kriz son bulmuştur.

Taş ve mermerden yapılan caminin avluya açılan 3 ana kapısı bulunuyor. 23,5 metre çapındaki ana kubbesi, dört yarım kubbesi, sekiz küçük ikincil kubbesi ve 6 minareye sahiptir ve avlusuyla caminin alan büyüklükleri eşittir. Avlunun tam ortasında eskiden şadırvan olarak kullanılan bir süs havuzu vardır.

Ana girişin üzerinde ilk 14 padişahın isimlerinin yazılı olduğu bir levha asılıdır. Eski yıllarda yapının bünyesinde okul, hastane, mutfak ve kervansaray gibi bölümler de bulunuyormuş. Aynı anda 35.000 kişinin ibaret yapabileceği bir kapasiteye sahiptir. Ayasofya‘nın tam karşısında stratejik bir noktada yer alır.

Sultanahmet Camii için İstanbul gezilecek yerler listesinin en önemli yapılarından biri olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Dolmabahçe Sarayı

İstanbul Dolmabahçe Sarayı 
İstanbul Dolmabahçe Sarayı – Fotoğraf: Ruslan Kalnitsky / Shutterstock

Sultan Abdülmecid döneminde işlevlerinin yetersiz olduğu gerekçesiyle yıkılan Beşiktaş Sahil Sarayı kompleksinin yerine inşa edilen Dolmabahçe Sarayı; yapıldığı günden itibaren Osmanlı İmparatorluğu‘nun resmi sarayı Topkapı Sarayı‘ndan daha da fazla kullanılmasından dolayı en önemli saraylardan biri haline gelmiştir. 13 Haziran 1843’te Mimar Sarkis Balyan önderliğinde yapımına başlanan saray, 7 Haziran 1856’da tamamlanarak hizmete açılmıştır.

Muhteşem bir İstanbul Boğazı manzarasına sahip olan saray, 110 bin metrekarelik bir alan üzerine kuruludur. Bu alan Osmanlı döneminde donanma gemilerinin demirlediği ve denizcilik törenlerinin yapıldığı bir liman işlevi gören önemli bir kıyı bölgesidir. Sarayın adı da 16. yüzyılda denizin doldurulmasından sonra bu bölgeye Dolmabahçe denmesinden dolayı gelmektedir.

1856 yılında Sultan Abdülmecid‘in Topkapı Sarayı‘ndan çıkarak Dolmabahçe Sarayı‘na kalıcı olarak yerleşmesinin ardından imparatorluğun yeni resmi sarayı haline gelmiştir ve 6 farklı padişah tarafından kullanılmıştır. Sarayın son sakinleri ise Osmanlı İmparatorluğu‘nun son padişahı Sultan Vahdettin ve son halife Abdülmecid Efendi‘dir.

Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk‘ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı saray halini almıştır. 1927-1938 yılları arasında ise saray resmi olarak Atatürk tarafından kullanılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk; 10 Kasım 1938 günü sabah saat 9:05’te sarayın 71 numaralı odasında vefat etmiştir. Günümüze kadar çeşitli amaçlarla kullanılan saray, 1984 yılından beri müze olarak ziyarete açıktır ve İstanbul gezilecek yerler arasında en önemli yapılardan biridir.

19. yüzyılda Osmanlı’nın batılılaşmasının bir simgesi olan saray, bu nedenle batı tarzı barok mimari özellikleri taşır. Sarayın içerisinde 285 oda, 46 salon, 68 tuvalet ve 6 hamam bulunuyor. İşlevsel olarak 3 bölüme ayrılan saray; devlet işlerinin yürütüldüğü “Mabeyn-i Hümâyûn” (Selamlık), özel ikametgah olarak kullanılan “Harem-i Hümâyûn” (Harem) ve önemli devlet törenleri için ayrılmış olan “Muayede Salonu” (Tören Salonu) bölümlerinden oluşmaktadır. Dolmabahçe Sarayı’nın bahçeleri Hasbahçe (Selamlık), Kuşluk (kuş bahçesi), Harem ve Taç Bahçesi olmak üzere 4 büyük bölümden oluşmaktadır.

Yerebatan Sarnıcı

İstanbul Yerebatan Sarnıcı
İstanbul Yerebatan Sarnıcı – Fotoğraf: IBB 150 Gün 150 Proje

İstanbul’un en mistik ve görkemli mimari yapılarından biri olan Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya’nın güneybatısında 10-12 metre derinlikte bulunan, iyi korunmuş bir antik yeraltı su rezervuarıdır. Sarnıcın bulunduğu yer bir bazilika olduğu için Basilica Cistern (Bazilika Sarnıcı) olarak da bilmektedir. 80.000 metreküp su tutabilme özelliğine sahiptir ve içinde 336 sütun barındırır. Tavanının yüksekliği 8 metreye ulaşmaktadır. Her sütun benzersiz bir tasarıma ve boyuta sahiptir.

Kuraklık ya da şehrin kuşatılması durumunda içme suyunu depolamak amacıyla 306-337 yıllarında Bizans İmparatoru Konstantin‘in döneminde yapımına başlanan sarnıç, 532 yılında İmparator Justinianus döneminde tamamlanabilmiştir. 1453’te İstanbul’un fethinden 1553 yılına kadar kaderine terk edilen sarnıç ilk kez 1723 yılında değer görmeye başlamıştır. 1987’den beri müze olarak ziyarete açık olan sarnıç, İstanbul gezilecek yerlerin başında gelir.

Yerebatan Sarnıcı‘nın görülmeye en değerli kısımları Yunan Mitolojisi‘nde Gorgons olarak da bilinen Medusa‘nın başlarıyla süslenmiş olan sütunlardır ve ona bakarken taşa dönebileceğiniz efsanesi nedeniyle kafası ters yerleştirilmiştir. Bir diğer ilgi çekici sütun ise sürekli ıslak olmasından dolayı ağladığına inanılan ağlayan Gözyaşı Sütunu’dur.

En son 2017 yılında restorasyona alınan tarihi eser, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından başarılı bir restorasyon örneği geçirerek modern yüzüyle 23 Temmuz 2022’de tekrar ziyarete açılmıştır.

Çok sayıda romana ve filme de konu olan Yerebatan Sarnıcı yeni halini mutlaka İstanbul gezilecek yerler listenize dahil etmelisiniz.

Theodosius Dikilitaşı

İstanbul Theodosius Dikilitaşı 
İstanbul Theodosius Dikilitaşı – Fotoğraf: İstanbul Tarihi Alanları Alan Başkanlığı

İstanbul’un tarihi yarımadasının kalbinde, Atmeydanı olarak da bilinen bölgede bulunan Theodosius Dikilitaşı; MS 390 yılında Roma İmparatoru I. Theodosius tarafından Konstantinopolis Hipodromu’nun tam ortasına dikilmiş 18,74 metre yüksekliğinde bir tarihi anıttır. Günümüzde söz konusu tarihi hipodrom yer altında kalsa da, bu dikilitaş meydanda görünür bir şekilde orjinal konumunda sergilenmektedir.

Mısır‘daki Syene antik şehrindeki taş ocaklarından çıkarılan pembe granitten yapılmış 200 ton ağırlığındaki anıt, aslında Mısır’ı 1479’dan 1425’e kadar yöneten Firavun III. Thutmose adına yapılmış ve Heliopolis’te Amon Tapınağı önüne dikilmiştir. Daha sonra İmparator I. Konstantin tarafından Roma‘ya gönderilmek üzere söktürülmüş, ama sütun hiçbir zaman Roma‘ya ulaşamayarak İskenderiye’de bekletilmiştir.

361-363 yıllarında ise İmparator Julian’ın girişimleriyle özel olarak inşa ettirilen bir gemiyle İstanbul’a getirilebilmiş. Theodosius döneminde şu anki konumuna dikildiği için bu imparatorun adıyla anılıyor. Orijinali 25,6 metre olan anıtın geri kalanına ne olduğu bilinmemekte olup, 869 yılında gerçekleşen depremde düşen bronz bir parçası da hala kayıptır.

Dikilitaş’ın dört yüzü üzerinde Mısır hiyeroglifi ile yazılmış Firavun III. Thutmose’in hayatı ile ilgili bilgiler veren Latince yazılar bulunurken üzerine oturtulduğu mermer kaide üzerinde ise İmparator Theodosius ve ailesiyle ilgili kabartmalar bulunmaktadır.

Beyazıt Kapalıçarşı

İstanbul Beyazıt Kapalıçarşı
İstanbul Beyazıt Kapalıçarşı – © Fotoğraf: Tekkol / Shutterstock

İstanbul’un tarihi yarımadasının kalbinde 61 sokak, 2.000’den fazla mağaza, cami, kafe, çeşme, okul, karakol, çok sayıda depo ve hamamdan oluşan Beyazıt semtindeki Kapalıçarşı, dünyanın en büyük ve en eski kapalı pazarlarından biridir. İstanbul gezilecek yerlerin başında gelen çarşı, her gün yüzbinlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.

1453’te İstanbul‘un fethedilmesinin ardından yapımına başlanan çarşı ilk olarak 1460’ta tamamlanan iki bedesten ile açılmıştır. Kurulduğu günden bu yana birçok kez yeniden inşa edilen ve genişletilen çarşı, yıkıcı bir depremin ardından 1894’te tekrar inşa edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu‘nun en önemli ticaret ve finans merkezi haline gelmiştir. Fakat bir yandan da 19. yüzyıla kadar Avrupa ve Asya arasındaki köle ticaretinin de merkezi olmuştur. 1980 yılında son kez restore edilerek günümüzdeki halini almıştır.

Çok sayıda uluslararası filme ve kitaba konu olan yapı en son James Bond serisinin Skyfall filminde aksiyon sahnelerinde lokasyon olarak kullanılmıştır. Bir diğer en popüler yapım ise Jackie Chan‘in Altın Yumruk İstanbul’da (The Accidental Spy) filmidir.

Mısır Çarşısı

İstanbul Mısır Çarşısı
İstanbul Mısır Çarşısı – Fotoğraf: StockphotoVideo / Shutterstock

17. yüzyılda inşa edilen Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı; baharat, yiyecek, hediyelik eşya ve tekstil mağazaları ile ünlü İstanbul’un en büyük tarihi pazarlarından biridir. Renkli lokumların, ipek eşarpların ve cam mozaik lambaların yanında biber, safran, çay ve kuru kayısı yığınlarının da yer aldığı tarihi pazar toplam 384 bloktan oluşuyor.

Biraz geçmişine gittiğimizde; Bizans döneminde bu çarşının yer aldığı yerde Makro Envalos adında bir çarşı olduğu söyleniyor. Günümüze kadar ulaşan çarşının inşası ise 1660 yılında Turhan Sultan‘ın girişimleriyle Mimar Kazım Ağa tarafından gerçekleştirilmiş. Yapıldığı zamanlarda Yeni Çarşı ve Valide Çarşısı isimleriyle anılan çarşı; zaman içerisinde Mısır’dan ithal edilen ürünlerin satışlarının artmasıyla, yaygın olarak Mısır Çarşısı olarak anılmaya başlanmış.

Rumeli Hisarı Müzesi

İstanbul Rumeli Hisarı Müzesi 
İstanbul Rumeli Hisarı Müzesi – Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

İstanbul Boğazı‘nın Avrupa Yakası‘nda yer alan ve Boğazkesen Hisarı olarak da bilinen Rumeli Hisarı; 1452’de İstanbul’un fethi öncesinde Fatih Sultan Mehmet‘in emriyle Karadeniz’den Bizans İmparatorluğu’na giden yardımların önünü kesmek için toplam 90 günde inşa edilen bir tarihi kaledir.

Fetihten sonra önemini yitiren hisar, bir süre hapishane olarak da kullanılmış. 1746 yılında çıkan yangında tahrip olan kale, daha sonraları Sultan III. Selim zamanında tekrar restorasyondan geçmiş. 1968 yılında ise ilk kez müze olarak ziyarete açılmıştır.

Üç büyük kulesi ve görkemli surları ile dikkat çeken hisar, günümüzde Sarıyer ilçesinde yer alıyor. Muhteşem bir İstanbul manzarası sunan bu açık hava müzesinde; fetih sırasında Bizanslıların Haliç’i gemilere kapatmak için kullandığı dev zincirin bir parçasının yanı sıra savaşta kullanılan toplar ve gülleler de sergileniyor.

Uzun yıllar boyunca tam ortasındaki amfi tiyatroda açık hava konser ve etkinlikleri düzenlenmiş olsa da, 2015 yılında alınan bir karar ile bu amfi tiyatronun üzerine camii ve mescid inşa edilmiştir.

Rumeli Hisarı‘nın bir diğer gizemi ise kuşbakışı bakıldığında şeklinin Arapça’daki Muhammed kelimesine referans ediyor olmasıdır. Kalenin, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un sadece askeri güç ile alınmayacağına inanması ve manevi bir desteğe de ihtiyaç duyması nedeniyle bu şekilde tasarlandığı söyleniyor.

Rumeli Hisarı, yıllar önce Sultan Yıldırım Bayezit’in emriyle tam karşısında Anadolu Yakası’nda inşa edilen Anadolu Hisarı ile karıştırılmamalıdır. İstanbul gezilecek yerler listenize mutlaka eklemenizi tavsiye ediyoruz.

Galata Köprüsü

İstanbul Galata Köprüsü
İstanbul Galata Köprüsü – Fotoğraf: Viacheslav Lopatin / Shutterstock

İstanbul’un simgelerinden biri haline gelen Galata Köprüsü; Karaköy ve Eminönü semtlerini birbirine bağlayan, Haliç ile İstanbul Boğazı‘nı ayıran, 484 metre uzunlukta ve 42 metre genişlikteki tarihi bir araç ve yaya köprüsüdür. Aynı zamanda İstanbul gezilecek yerler arasında önemli bir rol oynar.

Günümüzde gördüğümüz köprü orjinalinden sonra yapılan 5. versiyonudur. Tarih boyunca çok kez yangın görmüş, yıkıma uğramış ve yeniden yapılmıştır. Köprünün ilk kez 1845’te yılında ahşap bir şekilde yapıldığı bilinmektedir. 1863 yılında, III. Napolyon‘un gelişinin onuruna yeniden inşa edilmiştir. 12 yıl sonra yeniden inşa edilen köprü daha sonraları 1920 yılında Alman bir şirket tarafından güçlendirilmiş ve 1992 yılına kadar ayakta kalmıştır.

Daha sonra tekrar bir yangın görse de köprünün orjinal hali korunmuştur. Günümüzdeki son versiyonunda alt katında çoğunlukla Balık restoranlarının yer aldığı iki katlı bir tasarıma sahiptir. Aynı zamanda gemilerin geçişlerini mümkün kılmak adına ortasından açılıp-kapanma özelliğine sahiptir.

İstanbul’un Batılı Karaköy ve Doğulu Eminönü semtleri arasında adeta zamanda yolculuk imkanı süren köprü; eşsiz İstanbul manzarasının tadını çıkarabileceğiniz en iyi noktalardan biridir. Üzerinden geçen tramvayı ve günün her saatinde orada olan balıkçılarıyla ünlenmiştir.

Pierre Loti Tepesi

İstanbul Pierre Loti Tepesi
İstanbul Pierre Loti Tepesi – Fotoğraf: trabantos / Shutterstock

Altın Boynuz olarak bilinen Haliç‘e hakim bir tepe olan Pierre Loti Tepesi; İstanbul gezilecek yerler arasında insanlara ismi en ilginç gelen yerlerden biridir. İstanbul‘un Eyüp Sultan ilçesi sınırlarında yer alan bu tepe, adını ünlü Fransız denizci ve yazar Pierre Loti‘den (Louis Marie-Julien Viaud) alıyor. Yazdığı sömürgecilik romanlarıyla ünlenen yazar, ilk romanı “Aziyade“de, bir Fransız subayı ile genç bir Türk kadınının aşk hikayesini anlatıyor.

Bir Fransız subayı olarak İstanbul’a göreve gelen Pierre Loti; Eyüp’te zaman geçirmeyi, sık sık bu tepedeki kafeyi ziyaret etmeyi ve burada bir fincan kahve içerken heybetli Haliç’e bakarak uzun uzun düşünmeyi çok severmiş. Balkan Savaşları‘nda, I. Dünya Savaşı‘nda ve Milli Mücadele Dönemi‘nde daima Türk tarafını savunduğu için kendisine 1920 yılında “İstanbul Şehri Fahri Hemşehrisi” ünvanı verilmiştir.

Aynı zamanda şehirde bir caddeye, restorana ve günümüzdeki bu meşhur tepeye de onun ismi verilmiştir. Pierre Loti Tepesi‘ndeki seyir terasına tepenin eteğindeki Eyüp Sultan Camii‘den yokuş yukarı mezarlıklar boyunca tırmanarak ya da TF2 Eyüp Sultan-Pierre Loti Teleferik Hattı‘nı kullanarak ulaşabilirsiniz. İstanbul gezilecek yerler listenize eklemenizi tavsiye ederiz.

Haliç (Altın Boynuz)

İstanbul Haliç
İstanbul Haliç – Fotoğraf: Mehmet Cetin / Shutterstock 

Dünyanın en büyük doğal oluşumlarından biri olan Haliç; Türkçe ismini coğrafik yeryüzü şeklinden alıyor olsa da, yabancılar onu Altın Boynuz (Golden Horn) olarak biliyor ve tanımlıyor. Bu tanımı almasındaki en büyük neden şeklinin bir boynuzu andırması ve İstanbul’un tarihi hazinesine önemli katkılar sağlamasıdır.

İstanbul Boğazı’nın Marmara Denizi ile buluştuğu noktada Avrupa Yakası‘na doğru Sarayburnu-Galata açıklarından itibaren başlayan ve Alibeyköy-Kağıthane dereleriyle son bulan bu su yolunun toplam uzunluğu 7,5 kilometredir. Haliç’in en büyük su kaynakları Alibeyköy ve Kağıthane dereleri olsa da bu derelerin debisinin düşük olması, Haliç’i sürekli bataklığa sürüklemiştir.

Sanayileşme ve şehirleşme ile artan kirlilik nedeniyle artan koku, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin girişimleriyle giderilmeye çalışılsa da kalıcı bir çözüm ne yazık ki bulunamamıştır. İstanbul Boğazı’ndan kanallarla Haliç’e temiz su taşıma fikri, biraz olsun ona nefes aldırmayı sağlamış.

Bizans İmparatorluğu‘ndan Osmanlı İmparatorluğu‘na kadar şehrin ana limanı görevi gören ve nakliye, ticaret ve savunma alanlarına İstanbul’un ihtiyacını karşılayan Haliç; stratejik konumu nedeniyle her dönem önemini korumuş. İmparator Konstantin; 4. yüzyılda Konstantinopolis‘i Roma İmparatorluğu‘nun başkenti ilan ettikten sonra donanmasının karargahını Haliç‘e kurmuş ve Haliç‘ten gelebilecek olası tehditlere karşı da İstanbul Surları‘nı inşa etmişler. Ayrıca deniz üzerinden gelen saldırıları önlemek adına Haliç‘i İstanbul Boğazı‘ndan gemi girişine kapatmak amacıyla dev bir yüzen zincir de geçirdikleri biliniyor.

İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethi sırasında bu zincir önemli bir rol oynamış ve Haliç‘e doğal yollarla giremeyen Fatih Sultan Mehmet, donanma gemilerini yağlı kazıklar üzerinden insan gücüyle Okmeydanı sırtlarından Haliç‘e indirmiştir. Bu olay fethin seyrini de Osmanlı İmparatorluğu lehine değiştirmiştir. Zincirin parçaları günümüzde İstanbul Harbiye Askeri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve İstanbul Deniz Müzesi‘nde sergilenmektedir.

Haliç‘i önemli kılan bir diğer konu da dünyaca ünlü sanatçılara ilham vermiş olmasıdır. Bu konuda en dikkat çeken isim Leonardo da Vinci olmuştur. Haliç‘in güzelliği; onun şiirlerine, resimlere ve edebiyatına ilham vermiştir. Hatta bununla yetinmeyip Sultan II. Bayezid tarafından şehirde 1502’de başlatılan bir bayındırlık projesine, dönemin şartlarına göre oldukça çağ ötesi olan şık bir köprü projesiyle katılmıştır.

Hatta Leonardo da Vinci projenin o kadar kabul göreceğine inanıyormuş ki, köprüyü bizzat kendi de gelip inşa etmek istemiş. Fakat padişah, projenin teknik açıdan yapılmasının imkansız olduğunu düşünerek projeyi reddetmiş. 3 kemerden oluşan bu yaya köprüsü, zamanında Haliç üzerine yapılmış olsaydı, dünyanın en önemli ve en uzun köprülerinden biri olacaktı. Projenin çizimleri hala Topkapı Sarayı arşivlerinde yer alsa da sergilenmemektedir.

Günümüzde İstanbul gezilecek yerler listenize alıp Haliç’i ziyaret ederseniz mutlaka Pierre Loti Tepesi‘ni, Eyüp Sultan Camii‘yi, Miniatürk‘ü, Balat ve Fener semtlerini, Rahmi Koç Müzesi‘ni ve Galata Köprüsü‘nü rotanıza eklemelisiniz. Tüm Haliç’i boydan boya gezerek Eyüp-Üsküdar arası seyreden ve Haliç’teki tarihi iskelelerde duran şehir hatları vapurunu da keşif için kullanabilirsiniz.

Süleymaniye Camii

İstanbul Süleymaniye Camii 
İstanbul Süleymaniye Camii – © Fotoğraf: aslan ozcan / Shutterstock

1550 – 1557 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman‘ın emriyle ünlü mimar Mimar Sinan tarafından inşa edilen Süleymaniye Camii; Osmanlı mimarisinin muhteşem bir örneğini sergiliyor. Mimar Sinan’ın “kalfalık eserim” olarak nitelendirdiği cami, sağlamlığı nedeniyle halk tarafından da “sonsuza dek ayakta kalacak cami” olarak onurlandırılıyor.

Caminin dört minaresi, Kanuni Sultan Süleyman‘ın İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü sultan olduğunu; 10 balkonu da onun imparatorluk kurulduğundan bu yana 10. padişah olduğuna referans ediyor. 53 metre yüksekliğe ve 27,5 metre çapa sahip dev bir kubbeye sahip olan yapı, 32 penceresiyle doğal yollarla aydınlanacak şekilde titizlikle tasarlanmış.

İç akustiğinin akıllıca kurgulanması sebebiyle de içerde bir köşede konuşulan bir şey diğer köşeden rahatlıkla duyulabiliyor. Ayrıca caminin genişliği yüksekliğine bölündüğünde altın oran olan 1.618 değerini veriyor. Yapının bu öne çıkan gizemli özellikleri Mimar Sinan‘ın ne kadar önemli bir mimar olduğunu gözler önüne seriyor.

Caminin avlusunda konumlanan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi‘nin girişindeki Hacer-ül Esved taşının bir diğer karşılığı Mekke’deki Kabe’de yer alıyor. İstanbul gezilecek yerler listenizde yer almasını tavsiye ettiğimiz en güzel camilerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

Eyüp Sultan Camii

İstanbul Eyüp Sultan Camii
İstanbul Eyüp Sultan Camii – Fotoğraf: Sanatkar / Shutterstock

İstanbul’un en ünlü camilerinden ve aynı zamanda İslam dünyasının en kutsal bölgelerinden biri olan Eyüp Sultan Camii; Hz.Muhammed’in 7 yüzyıldaki İstanbul’un ilk Arap kuşatması sırasında vefat eden dostu ve sancaktarı Hz. Eyyub El-Ensari‘nin mezarının keşfediliği yere İstanbul’un fethinden 5 yıl sonra inşa edilmiş tarihi bir camidir.

Günümüze kadar çeşitli restorasyonlarla ulaşan caminin şu anki hali, III.Selim tarafından 1798-1800 yıllarında Uzun Hüseyin Efendi’ye yaptırılan versiyonudur. Bu çalışmalar sırasında önünde bulunan Sinan Paşa Kasrı‘nın da yıktırıldığı söyleniyor.

17,5 metre çapındaki ana kubbesi, iki yarım kubbe ile desteklenmiştir. Günümüzde Eyüp Sultan Hazretleri Türbesi de caminin avlusuna açılan özel bir kapalı odada yer alır.

Ayrıca İstanbul’un fethinden sonra göreve gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni sultanlarının taç giyme ve silah kuşanma törenlerinin de burada yapıldığı bilinmektedir. Yanıbaşındaki Pierre Loti Tepesi ile günümüzde İstanbul gezilecek yerler arasında önemli bir yer tutuyor.

Beylerbeyi Sarayı

İstanbul Beylerbeyi Sarayı
İstanbul Beylerbeyi Sarayı – Fotoğraf: muratart / Shutterstock 

Tarih boyunca Osmanlı Sultanları için yazlık bir saray işlevi gören Beylerbeyi Sarayı; İstanbul Boğazı‘nın Asya kıtası tarafındaki en muhteşem noktalarından birinde yer alan, süslü iç mimarisi ve görkemli kristal avizeleriyle ünlü 26 oda, 6 salon, bir mutfak, bir hamamdan ve depolardan oluşan, iki katlı ve 66 metre uzunluğundaki tarihi bir saraydır.

Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında, Klasik Doğu Barok süslemelerle Osmanlı tarzında mermer ve beyaz taşlarla mimar Sarkis Balyan‘a yaptırılan saray; 1829 yılında II. Mahmud‘un emriyle inşa ettirilen ve yanan ahşap bir sarayın yerine inşa edilmiştir. Bir saray kompleksi olarak asıl sarayla birlikte çevresindeki Mermer Köşk, Sarı Köşk, Ahır Köşk ve iki küçük deniz köşkünden oluşur.

Varlığı boyunca saray; Windsor Dükü ve Düşesi, Rus Prens Nikolai ve III. Napolyon’un eşi gibi birçok ünlü şahsiyet tarafından ziyaret edilmiştir.

Fransa Kraliçesi Eugenie de Süveyş Kanalı‘nın açılışına yaptığı yolculuk sırasında burada konaklamıştır. Bu ziyareti sırasında sarayın mimarisinden etkilenen kraliçe, pencerelerin tasarımının aynısını Paris‘teki Tuileries Sarayı‘nda bulunan yatak odasına yaptırmıştır. Bu ziyaretle birlikte Sultan Abdülaziz‘in kraliçe Eugenie ile olan yakınlığı gibi kayıtlı olmayan dedikodular da gündeme gelmiştir. Hatta o gece padişahın annesi Pertevniyal Valide Sultan ile kraliçenin arasında yaşanan gerginliklerden de söz edilmektedir.

St. Antuan Katolik Kilisesi

İstanbul Sent Antuan Kilisesi
İstanbul Sent Antuan Kilisesi – Fotoğraf: Mert Kahveci / Unsplash 

1221’de İstanbul’a yerleşmeye başlayan Fransiskenler tarafından 1230 yılında inşa edilen St. Antuan Katolik Kilisesi (Padua Antoine Kilisesi); İstanbul’daki en büyük Katolik kilisesidir. Aziz Fransua‘ya adanan ve o zamanlar Latinlerin Ayasofya’sı olarak da anılan tarihi kilise; 1639, 1660 ve 1696 yıllarında üç kez yangın görmüş ve Sultan II. Mustafa döneminde camiye çevrilmiştir. 1696 yılında geçirdiği son yangınla birlikte, 1724’te yeniden inşa edilerek ibadete açılmıştır.

1904 yılı ise tramvay raylarının döşenmesi uğruna yıkıldığı ve günümüzdeki mevcut konumuna taşındığı yıl olarak biliniyor. 15 Şubat 1912 yılında ibadete açılan ve mimar Giulio Mongeri tarafından gotik anlayışla tasarlanan son hali, günümüze kadar ulaşmıştır. Çevresindeki iki adet beş katlı konut binaları, kiliseye gelir sağlaması adına inşa edilmiştir.

Kilisenin önünde “Türk Papa” olarak da bilinen Papa John XXIII‘in başı elinde bir güvercinle barışın sembolüyle tasvir edildiği heykeli de yer alır. Akıcı Türkçe konuşan, Türkiye’ye ve özellikle İstanbul’a olan sevgisini sık sık dile getiren din adamı; papa olarak seçilmeden önce Vatikan‘ın Türkiye büyükelçisi olarak burada 10 yıl vaaz vermiştir. Genellikle İstanbul gezilecek yerler listelerinde ön sıralarda yer alıyor.

Binbirdirek Sarnıcı

İstanbul Binbirdirek Sarnıcı
İstanbul Binbirdirek Sarnıcı – İstanbul Gezilecek Yerler Listesi

İstanbul’un tarihi yarımadasının tam kalbinde yer alan Binbirdirek Sarnıcı, hemen yakınlarındaki Yerebatan Sarnıcı’ndan sonra İstanbul’un en büyük ikinci sarnıcıdır. 5. yüzyılda adının Antiochos Sarayı olduğu söylenen ama net bilinmeyen bir sarayın altında 40.000 metreküp su tutma kapasitesiyle inşa edildiği biliniyor.

Her biri yaklaşık 14 metre olan 224 sütunla desteklenen sarnıç, 6. yüzyılda restore edilse de Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethiyle birlikte kaderine terk edilmiştir. Günümüzde ise çeşitli etkinlikler ve düğün organizasyonları için kullanılmaktadır. Eğer şanslıysanız organizasyon olmadığı bir gün ziyaret edebilirsiniz.

Bozdoğan Kemeri

İstanbul Bozdoğan Kemeri 
İstanbul Bozdoğan Kemeri – Fotoğraf: Sadik Yalcin / Shutterstock

İstanbul’un tarihi yarımadasının tam ortasında saraylara ve hamamlara su ulaştırmak için inşa edilen Bozdoğan Kemeri (Valens Aqueduct); Roma ve Bizans dönemlerinin izlerini taşıyan ve günümüze kadar ulaşmış en iyi tarihi eserlerden biridir. Kemerin temellerini oluşturan su rezervleri MS 117-138 yıllarında Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yapılmıştır. Su kemeri ise MS 364 – MS 378 arasında Roma İmparatoru Valens tarafından yaptırılmıştır. Tarih boyunca yeni eklemelerin de yapıldığı çok sayıda restorasyondan geçmiştir.

Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethinin ardından İstanbul’un su sorununu temelden çözmek için tekrar büyük bir restorasyondan geçen kemerin, günümüze 921 metrelik kısmı ulaşmıştır. Kemerin altından otoyol geçirme fikri ise İkinci Dünya Savaşı sırasında kent için bir organizasyon planı hazırlamakla görevlendirilen H. Proust tarafından gelmiş ve o günden beri kemerin altında, Atatürk Caddesi üzerinde yoğun bir trafik akmaktadır.

İstanbul Kara Surları

İstanbul Theodosius Surları
İstanbul Theodosius Surları – Fotoğraf: Alp Aksoy / Shutterstock

İstanbul her devirde tüm imparatorlukların sahip olmayı hayal ettiği bir şehir olmuştur. Bu nedenle Bizans döneminde İmparator Konstantin, sahip olduğu bu şehri korumak için güçlü bir yapı inşa etme ihtiyacı hissederek 324’te şehri hem karadan hem de denizden kapamak için bu dev kale duvarlarının inşasına başlamıştır. Yetersiz gelince, yeni İmparator Theodosius, daha büyük tahkimat inşa etmekle görevlendirildi ve surlar güneyden İstanbul’un kuzeyine kadar 5,5 km uzatıldı.

Surların uzatılan bu bölümüne Theodosius Surları, Haliç’e doğru olan bölümlerine ise Blakhernai Surları deniyor. Aynı zamanda İstanbul Surları ya da Konstantinopolis Surları olarak da anılmaktadır. İstanbul Kara Surları; Haliç ve Marmara Denizi boyunca uzanan ve kara surlarına göre daha zayıf bir yapıda olan deniz surları ile tam bir koruma oluşturur.

Toplam 7 km uzunluğundaki kara surları; 3-4 metre kalınlığa ve 13 metre yüksekliğe sahip iç duvar, 2 metre kalınlığa ve 10 metre yüksekliğe sahip dış duvar ve hendeklerden oluşan üç aşamalı bir savunma odaklı tasarıma sahiptir. En bilinenleri Belgradkapı, Silivrikapı, Mevlanakapı, Fetihkapı, Topkapı ve Edirnekapı olmak üzere çok sayıda irili ufaklı giriş-çıkış kapısı bulunur.

Tarih boyunca şehri koruyan bu duvarlar ilk kez, Osmanlı İmparatoru Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453’te İstanbul’un fethi ile aşılmıştır. Surların Marmara Denizi kıyısındaki Yedikule Surları olarak bilinen bölümü ise Fatih Sultan Mehmet tarafından 1457-1458 yıllarında inşa edilmiştir.

Günümüzde Zeytinburnu, Fatih ve Eyüp Sultan ilçeleri arasında sınır görevi gören surlar çok sayıda restorasyondan geçmiş ve bu işlemler sırasında bazı bölümleri neredeyse yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde çoğu bölümü hala harabe haldedir ve hatta bazı noktaları tek başına bir turist ziyareti için oldukça tehlikelidir. Büyük depremlerde ciddi hasar görmüştür. Tarihi önemine rağmen bazı bölümleri Fatih Belediyesi‘nin sosyal tesisi olarak düğün salonu olarak bile kullanılmaktadır.

1985 yılından beri UNESCO korumasında olsa da müze statüsünde değildir ve aslında neredeyse kaderine terk edilmiştir. 2021 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından projelendirilen kapsamlı bir koruma ve restorasyon çalışması ile birlikte aslına uygun bir şekilde yeniden gün yüzüne çıkmıştır ve İstanbul gezilecek yerler arasına nihayet girebilmiştir.

Kariye Camii (Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi)

İstanbul Kariye Camii (Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi)
İstanbul Kariye Camii (Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi) – Fotoğraf: Lepneva Irina / Shutterstock

Kariye Camii (Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi) adını “şehir dışında kalan” anlamına gelen eski Yunanca “Chora” kelimesinden alıyor. Bizans döneminde, Bleharna Sarayı’na yakınlığı nedeniyle önemli dini törenler için şapel olarak hizmet veren bu Rum Ortodoks kilisesinin tarihi, 5. yüzyıldan önceye kadar dayanıyor.

1948 yılından beri müze statüsünde olan bu dünya kültür mirası, Kariye Müzesi olarak dünyanın dört bir yanından ziyaretçi ağırlamıştır. İçerisindeki freskler ve mozaiklerin günümüze kadar çok az zararla ulaşabilmiş olması, yapının İstanbul ve Dünya için ne kadar değerli bir tarihi eser olduğunu gözler önüne seriyor.

Kariye Müzesi, 2020 yılında alınan bir kararla camiye çevrilerek ibadete açılmış ve müze statüsünden çıkartılarak Kariye Camii adını almıştır. Bu dönüşüm sırasında içerisindeki dünyaca ünlü bazı eserler ince bir boya ve kireç badanası ile boyanarak kapatılmıştır, bazıları ise beyaz perde ile örtülmüştür.

Bilet turnikelerinin kaldırılmasından sonra kapasitesinin üzerinde yoğun ziyaretçi akımına uğramaktadır. Bu durum yapının aynı yıl benzer bir dönüşüme sahne olan Ayasofya gibi yeterince korunamayarak zarar görmesine neden oluyor. Bu nedenle yok olmadan İstanbul gezilecek yerler listenize koymanızda fayda var.

Büyük Mecidiye Camii (Ortaköy Camii)

İstanbul Ortaköy (Büyük Mecidiye) Camii 
İstanbul Ortaköy (Büyük Mecidiye) Camii – Fotoğraf: Rudy Balasko / Shutterstock 

İstanbul gezilecek yerlerin başında gelen, klasik İstanbul fotoğraflarının bir numaralı ögesi olan Büyük Mecidiye Camii; 1853’te Sultan I. Abdülmecid tarafından İstanbul Boğazı‘nın Avrupa Yakası’ndaki en güzel noktalarından birinde Mimar Garabet Amira Balyan ve oğlu Mimar Nigoğos Balyan önderliğinde Neo-Barok üsluba uygun inşa edilmiştir. Günümüze kadar depremler ve yangınlar nedeniyle çok sayıda restorasyon geçirmiştir.

Halk arasında bulunduğu semtin adıyla Ortaköy Camii olarak anılsa da, resmiyetteki adı farklıdır. İhtişamlı ve antik mimarisiyle öne çıkan camiye, fotoğraflarda genellikle arkaplanında 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Beylerbeyi Sarayı eşlik eder.

Prens Adaları

İstanbul Prens Adaları 
İstanbul Prens Adaları – Fotoğraf: Oleggg / Shutterstock 

İstanbul’un Asya yakasının güneydoğusunda, Marmara Denizi’nin üzerinde toplam 9 parçadan oluşan Prens Adaları (Princes Islands); İstanbulluların kısa vadeli tatil ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılarken, öte yandan da muhteşem manzaralar ve kültür hazinesi sunuyor.

Adını Bizans İmparatorluğu döneminde adaya sürgün edilen prens ve imparatoriçelerden alan adalar; Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’un zenginleri için popüler bir tatil yeri haline dönüşmüş. Geçmişte adalarda yaşayanların büyük bir bölümünü Yahudi, Rum ve Ermeni toplulukları oluşturuyordu. Bu dönemlerden kalan Victoria tarzı eski ahşap konaklar, manastırlar ve tarihi binalar ise günümüzde hala ziyaret edilebilir durumda ve çoğunluğu ayaktadır.

Yerel yönetim olarak Adalar Belediyesi‘nin kontrolündeki adaların; Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası olmak üzere sadece 5 tanesi yerleşime açıktır. Sedefadası hariç yerleşime açık olan diğer 4 adaya ise; Bostancı, Kadıköy, Kartal, Beşiktaş, Kabataş, Eminönü, Üsküdar gibi İstanbul’un çeşitli noktalarından kalkan şehir hatları vapurları, feribot seferleri ve özel turlarla erişmek mümkündür. Hayırsızada ve Sivriada yerleşim olmadığı gibi halka açık da değildir. Yassıada ise hükümet kaynaklı yeniden inşa edilerek Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak 2020 yılında ziyarete açılmıştır.

Belediyenin hizmet araçları haricinde araç trafiğine kapalı olan adalarda ulaşım uzun yıllar boyunca fayton adı verilen at arabaları ve bisikletler ile sağlanıyordu. Bu durum nedeniyle de adaların genelinde yoğun bir dışkı kokusu hakimdi. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2020 yılında aldığı bir kararla faytonları doğa dostu elektrikli otobüslerle yeniledi. Bu durum, adadaki kötü kokuyu giderip yeni bir çehre kazandırırken; sevimli dostlarımıza da ömürlerinin geri kalanını daha huzurlu geçirme fırsat sağlamış oldu.

İstanbul Büyükada Aya Yorgi Rum Manastırı (Yücetepe)
İstanbul Büyükada Aya Yorgi Rum Manastırı (Yücetepe) – Fotoğraf: Lepneva Irina / Shutterstock

Yüzölçümü ve gelişmişlik açısından aralarındaki en büyük ada olan Büyükada‘nın öne çıkan noktası, adanın Yücetepe olarak bilinen güney zirvesindeki 6. yüzyıldan kalma Büyükada Aya Yorgi Rum Manastırı‘tır. Lunapark Meydanı’ndan başlayan 1 kilometrelik yokuş bir yol üzerinden zirveye tırmanan ziyaretçileri, zirvede muhteşem bir panoramik manzara karşılar. Adanın diğer önemli noktaları Hristos Manastırı, Rum Yetimhanesi, İsa Rum Manastırı ve Dilburnu Tabiat Parkı‘dır. Adalar Müzesi ise Adalar’ın tarihi geçmişine ve yaşam tarzına ışık tutar.

İkinci büyük ada Heybeliada‘nın ise en dikkat çeken noktası Ruhban Okulu‘dur. Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi ve Değirmen Tepesi de diğer görülmesi gereken noktaların başında geliyor. Üçüncü büyük ada Burgazada‘daki Sait Faik Abasıyanık Müzesi ise Türk Edebiyatı’nın kısa öykü ustasının geçmişine ışık tutuyor.

Olası bir İstanbul ziyaretinizde İstanbul gezilecek yerler listenizin arasına koymanızı tavsiye ediyoruz.

Beyoğlu (Pera)

İstanbul Taksim Meydanı &Amp; Cumhuriyet Anıtı
İstanbul Taksim Meydanı & Cumhuriyet Anıtı – © Fotoğraf: Marianna Ianovska / Shutterstock

Tarih boyunca İstanbul‘un batıya dönen yüzünü simgeleyen ve Pera adıyla anılan Beyoğlu ilçesi; günümüzde İstanbul’da gece hayatının da yoğun olarak yaşandığı bir alışveriş, yeme-içme, etkinlik, kültür-sanat ve eğlence bölgesidir. İstanbul gezilecek yerlerin en önemlileri genellikle bu bölgededir. Eski zamanlarda şehrin ana su borularının birleştiği yer olarak bilinen bilinen Taksim ile güneyinde yer alan Galata ve Karaköy semtlerini kapsayan geniş bir bölgeyi temsil eder.

İstanbul İstiklal Caddesi 
İstanbul İstiklal Caddesi – © Fotoğraf: Darkdiamond67 / Shutterstock 

Nostaljik tramvaylar, 1,4 kilometre uzunluğundaki şehrin ana yaya bulvarı olan İstiklal Caddesi boyunca geçmekte olup; eğlenceli kafeleri, canlı müzik kulüpleri, tarihi pastaneleri, ara sokak barları, aile işletmesi dükkanları, genç moda tasarımcılarının stüdyoları, moda butikleri, antikacı dükkanları, müzik mağazaları, kitapçıları, sanat galerileri, tiyatroları, kütüphaneleri, çikolatacıları, uluslararası alışveriş zincirlerinin mağazaları, sinemaları, İstanbul Boğazı manzarasına sahip çatı katındaki restoranları ve 19. yüzyıldan kalma tarihi binalarla harmanlanmıştır.

İstanbul Kamondo Merdivenleri
İstanbul Kamondo Merdivenleri – Fotoğraf: Burcu Ergin / Shutterstock 

Beyoğlu‘nun öne çıkan yapıları Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi, Galata Kulesi, Cumhuriyet Anıtı, yeni Taksim Camii, Atatürk Kültür Merkezi, St Antuan Kilisesi, Kamondo Merdivenleri ve Gezi Parkı‘dır. Taksim Meydanı‘nın tam ortasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun beşinci yıldönümü onuruna 1928 yılında İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılan Cumhuriyet Anıtı yer alır.

Bölgede 19. yüzyılda Topçu Kışlası da yer alıyor olsa da bu kışla ünlü Gezi Parkı‘nın yapımı sırasında yıkılmıştır. Meydana 2021 yılında açılan Taksim Camii adı verilen yeni bir cami de inşa edilmiştir. Şehrin birçok noktasından kalkan otobüs, minibüs ve raylı sistem hatları genellikle Taksim‘de buluşur.

Taksim Gezi Parkı

İstanbul Taksim Gezi Parkı
İstanbul Taksim Gezi Parkı – © Fotoğraf: IV. andromeda / Shutterstock

Taksim Meydanı‘nın hemen yanıbaşında yer alan Taksim Gezi Parkı; Beyoğlu ve çevresinin erişilebilir son yeşil alanlarından biri olan, şehrin keşmekeşinin tam ortasındaki küçük bir parktır.

20. yüzyılda Türkiye’nin en ciddi halk ayaklanması olan Taksim Gezi Parkı Eylemleri‘nin de çıkış noktası olan parkın, tarihi geçmişi de bir o kadar köklü. Bir zamanlar tarlalar ve bağlarla dolu bir semt olan Beyoğlu; Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki 1800’lü yıllarda ortaya çıkmış olan bölgeyi Avrupa tarzı modern bir yapıya kavuşturma fikriyle birlikte neredeyse baştan inşa edilmiş.

Bu çalışmalar sırasında şehrin en önemli meydanı olacak olan Taksim Meydanı‘nı inşa etmek için bir alan daha oluşturulmuş ve 1806’da meydanın yanı başına Halil Paşa Topçu Kışlası inşa edilmiş. Bu kışla 1909’da Osmanlı hükümetine karşı çıkan bir isyan sırasında büyük ölçüde hasar görmüş. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulmasının ardından da yıkılarak buraya Türkiye’nin ilk futbol stadyumu inşa edilmiş. 1940’lara gelindiğinde bu stadyum da yıkılarak alan halka açık bir park haline getirilmiş.

Uzun yıllar boyunca şehrin en önemli parklarından biri olmaya devam eden Taksim Gezi Parkı, 2013 yılına gelindiğinde ülke yönetimini tarafından tasarlanan yeni bir proje ile gündeme geldi. Hükümetin buraya dükkanların, restoranların, lüks konutların, otellerin içinde bulunduğu modern bir kışla projesine başlayacağını duyurmasının ardından başlatılan ağaç kaldırılma işlemleri sırasında bu duruma karşı çıkan kesimlerin eylemleriyle başlayan olaylar; polisin sert müdahalesiyle daha da büyüyerek hükümet politikalarına karşı bir genel protestoya dönüştü. Türkiye’nin tamamına yayılan eylemler, dünya basınında da ciddi yankı uyandırarak Türkiye tarihinin en büyük halk ayaklanmalarından biriyle sonuçlanmıştır.

Eylemlerin ardından modern ve beton bir restorasyondan geçerek park olarak kalmaya devam eden Taksim Gezi Parkı; 2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin muhalefet partisi yönetimine geçmesiyle birlikte çevreci ve yeşil odaklı daha başka bir restorasyon projesiyle gündeme geldi. Bu projenin duyurulmasının ardından park, Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devredilerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin kontrolünden çıkarılmıştır.

Her ne kadar İstanbul gezilecek yerler arasında çok önem arz etmese de hikayesinden ötürü görmeniz gereken yerlerden biridir.

Çamlıca Tepesi

İstanbul Çamlıca Tepesi 
İstanbul Çamlıca Tepesi – © Fotoğraf: Aivita Arika / Shutterstock

İstanbul’a hakim en yüksek tepelerden biri olan Çamlıca Tepesi; Anadolu Yakası’nda 265 metre yükseklikte Üsküdar ilçesinde yer alıyor. Büyük Çamlıca Tepesi ve Küçük Çamlıca Tepesi olarak ikiye ayrılan bölge; içerisinde televizyon kulesi, yeşil alanlar, parklar, manzara tepeleri, cami ve restoranlar barındırıyor.

Tepe adını çevresindeki çam ağaçlarından alıyor. Son yıllarda tepenin uzaktan görünen silüeti, yapılan çalışmalar neticesinde değişmiştir. Tepenin Küçük Çamlıca olarak bilinen kısmına Çamlıca Televizyon Kulesi adında bir kule ve Büyük Çamlıca olarak bilinen bölgesine de Büyük Çamlıca Camii inşa edilmiştir.

Eşsiz bir panoramik İstanbul manzarası sunan tepenin ön tarafında İstanbul Boğazı‘nın neredeyse tamamını, arka tarafında ise Anadolu yakasının Üsküdar, Ümraniye, Ataşehir, Maltepe ve Kadıköy ilçelerinin bir bölümünü rahatlıkla seyredebilirsiniz. Burayı özellikle günbatımında ziyaret etmek üzere İstanbul gezilecek yerler listenize eklemenizi tavsiye ediyoruz.

Çamlıca Kulesi

İstanbul Küçük Çamlıca Radyo Ve Televizyon Kulesi 
İstanbul Küçük Çamlıca Radyo ve Televizyon Kulesi – © Fotoğraf: Engin Akyurt / Unsplash

Deniz seviyesinden 587 metre yüksekte, İstanbul’un silüetine yeni katılan Çamlıca Kulesi, ya da diğer resmi adıyla Küçük Çamlıca Radyo ve Televizyon Kulesi; İstanbul’un aynı zamanda en yüksek yapısı olarak Üsküdar ilçesindeki Küçük Çamlıca Tepesi‘ndeki yerini aldı ve İstanbul gezilecek yerler arasına girdi.

Daha önceden burada yer alan ve İstanbul’un sembolik yapılarından biri haline gelen irili ufaklı demirden yapılmış radyo ve televizyon kulelerinin kaldırılıp tek bir kule haline getirilmesiyle inşa edilen kule; bir yandan restoranı, seyir terası, hediyelik eşya mağazası ve kafeteryasıyla turistleri cezberderken, öte yandan da İstanbul’un radyo, televizyon ve kablosuz telekominikasyon hizmetlerine ev sahipliği yapıyor.

Balat & Fener Semtleri

İstanbul Tarihi Fener Rum Okulu Binası
İstanbul Tarihi Fener Rum Okulu Binası – © Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

Son yıllarda dizi setlerinde yer bulan tarihi evleri ve buna bağlı artan taleple yükselen butik restoran işletmecileriyle ünlenen Balat ve Fener semtleri; yanıbaşındaki Ayvansaray ve Zeyrek semtleri ile birlikte İstanbul’un tarihi yarımadasını oluşturan Fatih ilçesinde, Haliç kıyısında, yer alan oldukça şirin bir mahalledir. Artık herkesin İstanbul gezilecek yerler listesinde yer almaya da başladığını söylesek yanlış olmaz.

Mahallenin adı Rumca “saray” anlamına gelen “palation” kelimesinden geliyor. Bizans İmparatorluğu‘nun ana ikametgah sarayı olan Blaherna Sarayı‘na yakınlığından dolayı bu ismi almıştır. 19. yüzyılda İspanya‘dan gelen Yahudi‘lerin buraya göç etmesiyle Yahudi mahallesi olarak anılsa da, topluluğun İsrail‘e geri göçüyle birlikte günümüzde daha karmaşık bir kültürel yapıdadır.

Daha önceleri Cennet Mahallesi dizisinde ufak ufak tanıdığımız mahallenin ünü, Çukur dizisi ile daha da artmıştır. Tarihi evlerin restorasyondan geçmesiyle birlikte her geçen gün daha da renklenen mahalle; bir yandan da yerleşim yeri olması nedeniyle çok farklı kültürel manzaralar sunuyor.

İstanbul Balat Renkli Evler
İstanbul Balat Renkli Evler – Fotoğraf: Murat Can Kirmizigul / Shutterstock

Binalar arasında gerilen çamaşır iplerinden, sokakta top koşturan çocuklara kadar yaşamın her izini bulabilmeniz mümkün. Güneyini sarmalayan İstanbul Kara Surları ile Osmanlı‘nın; içinde barındırdığı dini kültürel hazineleri ile de Yahudi, Ermeni ve Ortodoks topluluklarının izlerini keşfedebilirsiniz.

Mahallenin görülmeye değer öne çıkan yapıları renkli evlerin bulunduğu Kiremit Caddesi, Fener Rum Erkek Lisesi, Demir Kilise olarak bilinen Aziz Stefan Bulgar Ortodoks Kilisesi, kiliseden camiye çevrilen Fethiye Camii, Mimar Sinan’ın eseri olan Ferruh Kethüda Camii ve Hıristiyan Ortodoks mezhebinin merkezi olan Aya Yorgi Fener Rum Patrikhanesi Kilisesi‘dir.

Eminönü & Sirkeci Semtleri

İstanbul Eminönü Yeni Camii Ve Galata Köprüsü
İstanbul Eminönü Yeni Camii ve Galata Köprüsü – © Fotoğraf: Julien Hautcoeur / Shutterstock 

Tarih boyunca oldukça çok büyük imparatorlukların yaşamlarına tanıklık etmiş ve ticaret noktalarından biri olmuş olan Eminönü ve Sirkeci semtleri; Cağaloğlu ve Sultanahmet gibi tarihi semtlere yakınlığı ve günümüzde barındırdığı kültürel hazineleriyle birlikte İstanbul‘un tarihi yarımadasının Haliç ve İstanbul Boğazı kesişimindeki öne çıkan semtleridir.

Eminönü, adını Osmanlı döneminde bölgede Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliği kurumunun yer alması nedeniyle alırken; Sirkeci ise adını Bizans İmparatorluğu dönemindeki Prosphorion Limanı‘ndan alıyor.

Restoranları, Osmanlı ve Batı kültürünün izleri taşıyan tarihi binaları, butikleri, lokantaları, pazarları, çarşıları, hanları, camileri ve tramvaylarıyla İstanbul’un en popüler turistik noktalarından biridir. Kuzeyinde Mahmutpaşa Çarşısı ile birleşen semt, günümüzde aynı zamanda ticaretin de kalbinin attığı yerlerden biridir.

İstanbul Sirkeci Tren Garı Ve Tcdd Demiryolu Müzesi
İstanbul Sirkeci Tren Garı ve TCDD Demiryolu Müzesi – © Fotoğraf: jokerpro / Shutterstock

Sirkeci semtinde Sultan II. Abdülhamit‘in emriyle Alman mimar ve mühendis August Jachmund tarafından tasarlanan Sirkeci Tren Garı, açıldığı 1888’in ilk yıllarında İstanbul-Paris seferi yapan Orient (Şark) Ekspresi ile ünlenmiş olsa da; günümüzde Marmaray projesi ile ana tren garının önemini yitirmesiyle birlikte neredeyse kaderine terk edilmiş sayılır.

Bölgede mutlaka görülmesi gereken yerler; Sarayburnu Sahili, Sepetçiler Kasrı, Tarihi Sirkeci Tren Garı, TCDD İstanbul Demiryolu Müzesi, Eminönü Vapur İskeleleri, Tarihi Balık Ekmek Tekneleri, Tarihi Büyük Postane Binası, Türkiye İş Bankası Müzesi, Mahmutpaşa Çarşısı, Doğubank İş Hanı, Mısır Çarşısı, Yeni Camii (Valide Sultan Camii ya da Kuşlu Camii), Rüstem Paşa Camii ve Galata Köprüsü‘dür.

Nişantaşı

İstanbul Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi
İstanbul Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi – © Fotoğraf: Tom Carton / Shutterstock 

İstanbul’un en gözde semtlerinden biri olan Şişli ilçesindeki Nişantaşı; moda ve lüks alışveriş denilince şehirde akla ilk gelen yerlerden biridir. Art nouveau tarzı binaların arasında, Türk ve dünya mutfaklarından yemekler sunan ünlü restoranların da yer aldığı Nişantaşı‘nın ara sokaklarında çok sayıda butik kafe, fırın ve mağaza da bulunuyor. Semtin öne çıkan noktaları Abdi İpekçi Caddesi, Maçka Parkı ve Nişantaşı City’s alışveriş merkezidir.

Biraz geçmişe gittiğimizde; Nişantaşı isminin arkasında Osmanlı padişahlarının avlanma tutkusunun yattığını görüyoruz. Padişahlar attıkları okların düştüğü en uzak noktaya nişan taşları dikerek bu anı ölümsüzleştirirlemiş. Bu geleneği 1791‘de başlatan Osmanlı İmparatoru III. Selim, günümüzde Teşvikiye Camii‘nin bulunduğu yere ilk nişan taşını dikmiştir. O günden beri bölge Nişantaşı olarak anılmaya başlamış. Sultan Abdülmecid döneminde ise ilk nişan taşının dikildiği bu alana Teşvikiye Camii ve Harbiye Karakolu inşa edilmiştir.

Nişantaşı ile bütünleşen bir diğer komşu semt Teşvikiye‘dir. Buranın adı ise Osmanlı İmparatorluğu tarafından insanları bu bölgeye yerleşmeye teşvik etmek amacıyla verilmiş. Osmanlı hanedanının Topkapı Sarayı‘ndan ayrılıp sırasıyla Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayı‘na taşınmasının ardından Nişantaşı, üst düzey yetkililerin ve hanedan mensuplarının bir numaralı cazibe merkezi haline dönüşmüş. Hatta günümüzde Beşiktaş’taki Akaretler olarak bilinen bölge de saray misafirlerini ağırlamak için inşa edilmiştir.

Beyazıt Meydanı

İstanbul Beyazıt Meydanı
İstanbul Beyazıt Meydanı – © Fotoğraf: yusuf.yilmaz / Shutterstock

İstanbul’un Fatih ilçesinde merkezi bir noktada yer alan Beyazıt Meydanı; Kapalıçarşı, Beyazıt Camii ve İstanbul Üniversitesi’nin tam ortasında güvercinlerle ve sokak satıcılarıyla dolu tarihi bir meydandır. Günümüzde daha çok İstanbul Üniversitesi’nin ünlü tarihi kapısı ile bilinen meydan, tarih boyunca İstanbul’un tarihi yarımadasının önemli bir meydanlarından olmuştur.

Bizans döneminde Theodosius Forumu olarak da adlandırılan meydan aynı zamanda Özgürlük Meydanı olarak da anılıyor. Tarihi fotoğraflarda buradan geçen bir nostaljik tramvay hattı görünse de, bu hat günümüze ulaşamamıştır.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri

İstanbul Arkeoloji Müzeleri
İstanbul Arkeoloji Müzeleri – © Fotoğraf: Sadik Gulec / Shutterstock

Tarihi 1869’a dayanan İstanbul Arkeoloji Müzeleri; asırlar boyunca geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş kültürlerden toplanan bir milyondan fazla eseri barındıran Türkiye’nin ilk müzesidir. Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olarak 3 ana bölümden oluştuğu için İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak da anılmaktadır. Müzeler açısından İstanbul gezilecek yerler listenizde mutlaka olmalı.

1881 yılında Osman Hamdi Bey‘in müze müdürü olarak atanmasıyla birlikte kaderi de değişen müze bu tarihten sonra parça parça tamamlanmıştır. Çinili Köşk, Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilmiştir ve kompleksin en eski yapısı olarak müze grubuna dahil edilmiştir. Eski Şark Eserleri Müzesi olarak bilinen bölümü 1883 yılında Osman Hamdi Bey tarafından mimar Alexander Vallaury‘e yaptırılmıştır. Klasikleşen ana arkeoloji binası ise yine mimar Alexander Vallaury tarafından inşa edilmiştir ve müze kompleksi bu binanın da yapımıyla tamamlanarak 13 Haziran 1891’de ziyarete açılmıştır.

Müzenin koleksiyonunda Mısır firavunu II. Ramses ve Hitit hükümdarı III. Hattuşili arasında imzalanan ve tarihte bilinen ilk barış antlaşması olan Akadca yazılmış Kadeş Antlaşması‘nın orijinali de bulunmaktadır.

İstanbul Harbiye Askeri Müzesi

İstanbul Harbiye Askeri Müzesi 
İstanbul Harbiye Askeri Müzesi 

Tarihi 1841’de Osmanlı Devleti’ne subay yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir askeri okula dayanan İstanbul Harbiye Askeri Müzesi; 1985’te müzeye çevirilmiş ve günümüze kadar bölgenin askeri hareketliliğine ışık tutan eşsiz bir koleksiyon biriktirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün de mezun olduğu harp okulu olan Mekteb-i Harbiye‘nin binalarını oluşturan müze; 54.000 metrekarelik bir arazinin üzerinde toplam 18.600 metrekarelik bir alana yayılmaktadır.

Müzede Osmanlı Dönemi’nden Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşuna kadar çok kapsamlı koleksiyon ve arşivleri keşfedebilirsiniz. Müzede ayrıca Bizans İmparatorluğu‘nun Haliç‘i dış tehditlere karşı koruma amaçlı KaraköySarayburnu arasında gerdiği dev zincirin bir parçası da bulunuyor. Bu zincirin diğer parçalarının İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve İstanbul Deniz Müzesi‘nde sergilendiğini de belirtmekte fayda var.

Ayrıca müzenin ana salonunda belirli aralıklarda ve günlerde düzenlenen Mehteran Konseri‘ni de kaçırmamalısınız.

Rahmi M. Koç Müzesi

İstanbul Rahmi M. Koç Müzesi
İstanbul Rahmi M. Koç Müzesi

Haliç‘in kuzey kısında Beyoğlu‘nun Hasköy semtinde yer alan İstanbul Rahmi M.Koç Müzesi; Türkiye’de ulaştırma, endüstri ve iletişim tarihine adanmış ilk ve en büyük müzedir. Yaklaşık 28.000 metrekarelik alandaki üç ayrı bölümden oluşmaktadır. Tarihi binaların yanı sıra, gramofon iğnelerinden tam boyutlu gemilere ve uçaklara kadar endüstriyel arkeolojinin en önemli örnekleri olan binlerce koleksiyon içeriyor.

Açık hava bölümünde denizaltı, vapur, trenler, otobüsler ve uçaklar gibi etkileyici eserler sergilenir. Eski bir Osmanlı tersanesi olan tersane bölümünde şaşırtıcı eserlerin yanı sıra bir İngiliz gemisine bile rastlamanız mümkün.

Harry Potter ve Sırlar Odası filminde uçan araba olarak bilinen 1966 yapımı Ford Anglia’nın bir kopyasından, Cem Yılmaz‘ın Opet‘li reklam filmindeki efsanevi konuşan “Gitt” arabasına; Arçelik‘in Çelik ve Çeliknaz reklam karakterlerinden ilk Apple Macintosh bilgisayarlara kadar endüstriye dair her şeyi bu müzede bulabilmeniz mümkün. Hatta aynı zamanda dev bir Zeytinyağı fabrikasını tek bir tuş ile çalıştırarak bilgi edinebileceğiniz deneyimsel bir müzedir.

İstanbul gezilecek yerlerin başında gelen bu müzeye mutlaka zaman ayırmanızı tavsiye ederiz.

Türk ve İslam Eserleri Müzesi

İstanbul Türk Ve İslam Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı)
İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı) – © Fotoğraf: İstanbul Valiliği

Daha önceleri ev, hapishane ve tekstil fabrikası olarak kullanılmış, 16. yüzyıldaki Osmanlı mimari örneklerinin en önemli temsilcilerinden biri olan İbrahim Paşa Sarayı; günümüzde Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Roma dönemine uzanan tarihi binasında tekstil, çini ve etnografik dioramalar dahil olmak üzere İslam sanatlarının yanı sıra dünyanın en büyük halı koleksiyonlarından birini de görebilirsiniz.

İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi

İstanbul İslam Bilim Ve Teknoloji Tarihi Müzesi
İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi

2008 yılında İslam bilim tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin‘in önderliğinde Gülhane Parkı’nın içindeki 3500 metrekarelik alanda Has Ahırlar Binası‘nda açılan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi; 9. ve 16. yüzyıllar arasında İslam dünyasının bilim insanları tarafından icat edilen ve geliştirilen eserlerden oluşuyor.

Astronomi, saatler ve denizcilik, savaş teknolojisi, tıp, madencilik, fizik, matematik ve geometri, mimari ve şehir planlama, kimya ve optik, coğrafya ve sinevizyon gösterim odası olmak üzere toplam 12 bölümü bulunan müzenin içerisindeki Fil Saati ve astronomik saatler bölümü özellikle dikkat çekiyor.

Büyük Saray Mozaikleri Müzesi

İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi
İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi – Fotoğraf: Tatyana Bakul / Shutterstock

Sultanahmet Camii’nin arkasındaki Arasta Çarşısı’nda yer alan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi; Doğu Roma Dönemi’ne ait Büyük Saray’dan kaldığı tahmin edilen MS 450-550 yıllarına ait mozaiklerin sergisinden oluşuyor.

Müzedeki en dikkat çekici mozaikler; kertenkelenin grifon yemesi, filin bir aslanla dövüşmesi, kısrağın tayını emzirmesi, kaz çobanı çocuklar, keçi sağan adam, eşeğini besleyen çocuk, testi taşıyan genç kız, elma yiyen ayıların betimlendiği mozaiklerdir. Herhangi dini bir öğe taşımayan mozaiklerin tamamı o dönemlerin günlük yaşamına ışık tutuyor.

İstanbul Deniz Müzesi

İstanbul Deniz Müzesi
İstanbul Deniz Müzesi – © Fotoğraf: AlpKaya / Shutterstock

1897 yılında Osmanlı Donanması Bakanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa tarafından kurulan Beşiktaş’taki İstanbul Deniz Müzesi; Türk Donanması’nın tarihi ile ilgili sergilerden ve 19. yüzyıldan kalma görkemli imparatorluk kayıklarından oluşuyor.

2013 yılında aldığı büyük bir restorasyon sonrası modern bir hale dönüşen müzede ayrıca Bizans İmparatorluğu‘nun Haliç‘i dış tehditlere karşı koruma amaçlı KaraköySarayburnu arasında gerdiği dev zincirin bir parçası da bulunuyor. Bu zincirin diğer parçalarının İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve İstanbul Harbiye Askeri Müzesi‘nde sergilendiğini de belirtmekte fayda var.

Anadolu Hisarı Müzesi

İstanbul Anadolu Hisarı Müzesi 
İstanbul Anadolu Hisarı Müzesi – © Fotoğraf: nexus 7 / Shutterstock 

İstanbul Boğazı‘nın Anadolu Yakası‘nda yer alan ve Güzelce Hisar olarak da bilinen Anadolu Hisarı, 1393 yılında Sultan Yıldırım Bayezit emriyle Zeus’a adanmış eski bir tapınağın kalıntılarının üzerine inşa edilmiştir. 7000 metrekarelik minimal bir alanda 25 metre yüksekliğe sahip surlardan oluşan kale, İstanbul’un en eski Türk mimari yapısı sayılıyor.

Günümüzde Beykoz ilçesinin sınırlarında yer alan ve açık hava müzesi statüsünde olan tarihi kaleyi ziyaret etmek ne yazık ki mümkün değildir. Çevresinden geçen yolun üzerinden ancak dış surlarını keşfedebilirsiniz.

Anadolu Hisarı, yıllar sonra Fatih Sultan Mehmet’in emriyle tam karşısında Avrupa Yakası’nda inşa edilen Rumeli Hisarı ile karıştırılmamalıdır.

Galata Mevlevihanesi Müzesi

İstanbul Galata Mevlevihanesi Müzesi
İstanbul Galata Mevlevihanesi Müzesi – Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

1491 yılında İskender Paşa tarafından Bizans İmparatorluğu döneminde Aziz Theodore Manastırı olarak bilinen araziye inşa edilen ve bir tekke olarak faaliyet gösteren Galata Mevlevihanesi (Kulekapı Mevlevihanesi); 1925’te çıkarılan bir kanunla faaliyetlerine son verilince bir dönem çeşitli amaçlarla kullanılmış ve Mevlevi kültürüne, geleneklerine, müziğine ve bilimine önemli katkılar sağlamıştır.

İstiklal Caddesi‘nin bir ucunda Beyoğlu ilçesinde yer alan yapı, 1975 yılında Divan Edebiyatı Müzesi olarak ziyarete açılsa da; 2011 yılında Galata Mevlevihanesi Müzesi olarak yeniden düzenlenerek kendi çağının kültürünü ve sanatını yansıtan bir müzeye dönüştürülmüştür.

Panorama 1453 Tarih Müzesi

İstanbul Panorama 1453 Tarih Müzesi 
İstanbul Panorama 1453 Tarih Müzesi 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Zeytinburnu ilçesinde eskiden Trakya Otogarı olarak bilinen alanın Topkapı Kültür Parkı olarak düzenlenmesiyle 2008 yılında ortaya çıkan Panorama 1453 Tarih Müzesi; 2 bin 350 metrekare büyüklüğünde sekiz sanatçı tarafından çizilen 360 derecelik devasa bir resimde İstanbul’un fethini simgeleyen simülasyon müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. 10 bin figürden oluşan esere fetih sırasında kullanılan top arabaları ve barut fıçılarının yanı sıra kuşatma anına ait sesler de eşlik ediyor.

“Dünyanın ilk tam panoramik müzesi” ünvanına sahip olan müzenin konumu, Fatih Sultan Mehmet‘in İstanbul‘u fethettikten sonra şehre girdiği ilk kapının yanı başı olmasından dolayı da tarihi olarak anlamlı bir öneme sahiptir.

Tekfur Sarayı Müzesi

İstanbul Tekfur Sarayı Müzesi
İstanbul Tekfur Sarayı Müzesi –  Fotoğraf: Photo Oz / Shutterstock

Bizans İmparatorluğu‘nun ana ikametgah sarayı olan Blaherna Sarayı‘ndan (Porphyrogenitus Sarayı) geriye sağ kalan tek yapının restore edilmesiyle ortaya çıkan Tekfur Sarayı Müzesi; günümüzde daha çok çini sanatına adansa da, tarihi anlamda büyük bir öneme sahiptir.

İstanbul’un fethi sırasında büyük hasar gören saray; fetihten sonra bir süre hayvanat bahçesi ve seramik atölyesi gibi amaçlarla da kullanılsa da sonradan kaderine terk edilmiştir. Geriye kalan üç katı, duvarları, çatıları, balkonu ve avlusuyla son yıllarda büyük bir restorasyondan geçerek çini müzesi olarak açılmıştır.

İstanbul Havacılık Müzesi

İstanbul Havacılık Müzesi
İstanbul Havacılık Müzesi – © Fotoğraf: circle_15 / Shutterstock

Türkiye’deki sivil ve savunma havacılığının gelişimini anlatmak ve dünyadaki havacılığın gelişimini sergilemek amacıyla 1985 yılında Yeşilköy‘de ziyarete açılan İstanbul Havacılık Müzesi (Türk Hava Kuvvetleri Müzesi); İstanbul gezilecek yerler arasında girmeyi başarıyor.

11.5 hektarlık açık alanında yer alan savaş uçaklarının yanı sıra kapalı alanındaki ağır makineli tüfekler, bombalar, güdümlü füzeler ve toplardan oluşuyor. Ayrıca, Türk Hava Kuvvetleri havacılarının askeri pilot üniformaları, haritaları, tabletleri, ödülleri, kişisel eşyaları ve hizmet silahları da bu müzede sergileniyor.

Haydarpaşa Tren Garı

İstanbul Haydarpaşa Tren Garı
İstanbul Haydarpaşa Tren Garı – Fotoğraf: Mehmet Cetin / Shutterstock

İlk olarak Osmanlı İmparatorluğu Nâfia Nezâreti (Bayındırlık Bakanlığı) tarafından 1872’de inşa edilen Tarihi Haydarpaşa Tren Garı binası; 1908 yılında Alman mimarlar Otto Ritter ve Hellmuth Cuno tarafından neoklasik uslüple yeniden tasarlanarak hizmete açılmıştır.

İstanbul’un Anadolu yakasında, Kadıköy ilçesinin bir simgesi haline gelen tarihi tren istasyonu, 2013 yılına kadar yoğun bir şekilde şehirlerarası ve banliyö tren seferlerine ev sahipliği yapmıştır. Adını ise 16. yüzyılda vezirlik yapmış olan Hadım Haydar Paşa‘dan aldığı tahmin ediliyor. Osmanlı padişahlarının garın yapılmadığı yıllarda Anadolu’ya yapacakları seferlere burada yer alan Haydarpaşa Çayırı‘nda hazırlandıkları da biliniyor.

Bazı talihsiz olaylara tanıklık ederek hasar gören gar, en son 2010 yılında bilinmeyen bir sebepten ötürü çıkan yangında çatısı ciddi hasar görmüştür. Marmaray çalışmaları kapsamında işlevini yitirerek uzun yıllar kapalı kalan tren garında geçtiğimiz yıllarda tren raylarına çok yakın seviyede Kalkedon Antik Kenti‘ne ait kalıntılara rastlanılmıştır. Bölgenin bir kısmının arkeopark olarak değerlendirilerek, Yüksek Hızlı Tren garı amacıyla tekrardan ziyarete açılması planlanıyor.

İstanbul Modern Sanat Müzesi

İstanbul Modern Sanat Müzesi (Geçici Sergi) 
İstanbul Modern Sanat Müzesi (Geçici Sergi) 

İstanbul Boğazı’nın yanıbaşında kuru yük deposu olarak inşa edilen bir antreponun İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından müzeye dönüştürülmesiyle ortaya çıkan İstanbul Modern Çağdaş Sanat Müzesi; 2004’te yılında ziyarete açılmıştır. Türkiye’nin sanatına ve kültürel kimliğine ışık tutmayı amaçlayan müze, bu dünyayı uluslararası sanatla buluşturuyor ve her yıl çok sayıda sergi ve bienale ev sahipliği yapıyor.

2004 yılından beri faaliyet gösteren binasının Karaköy‘deki Galataport İstanbul projesiyle birlikte tamamen yıkılması nedeniyle şu anda Beyoğlu‘ndaki geçici binasında hizmet veren müze; proje kapsamında modern tarzda yeniden inşa edilen modern binasında tekrar ziyaretçi ağırlamak için gün sayıyor.

Borusan Contemporary (Perili Köşk)

İstanbul Borusan Contemporary (Perili Köşk)
İstanbul Borusan Contemporary (Perili Köşk) – Fotoğraf: Elena Barbaros / Shutterstock

Birinci Dünya Savaşı nedeniyle yarım kalan inşaatı sırasında pencerelerinden boğazın rüzgarlarının etkisiyle çıkan sesler nedeniyle halk arasında Perili Köşk olarak bilinen ve mimari tasarımıyla öne çıkan Yusuf Ziya Paşa Yalısı; 2007 yılından beri haftaiçi Borusan Holding‘in merkez ofisi olan, haftasonu ise Borusan Contemporary adıyla müzeye dönüşen bir çağdaş sanat alanıdır.

Ulusal ve uluslararası alanda tanınmış küratörler eşliğinde bireysel sanatçı ve grup sergileri içeren müze, Türkiye’nin modern sanatına ışık tutuyor.

Pera Müzesi

İstanbul Pera Müzesi
İstanbul Pera Müzesi

Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından 2005 yılında Beyoğlu ilçesinin Tepebaşı semtinde açılan Pera Müzesi; o günden bu yana şehrin en önemli modern sanat müzelerinden biridir. Müzenin öne çıkan tarihi binası, 1983 yılında mimar Achille Manoussos tarafından Bristol Oteli olarak inşa edilmiştir.

Dönemsel sergilere de ev sahipliği yapan müzede binlerce koleksiyon yer alsa da bunların içinde en dikkat çeken eser, Kadıköy’ün ilk belediye başkanı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin müdürlüğü görevlerini de üstlenen Osmanlı Dönemi’nin ünlü arkeolog ve ressamı Osman Hamdi Bey‘in Kaplumbağa Terbiyecisi tablosudur.

santralistanbul Enerji Müzesi

İstanbul Santralistanbul Enerji Müzesi 
İstanbul santralistanbul Enerji Müzesi – © Fotoğraf: tolgaildun / Shutterstock

İstanbul’un en eski sanayi bölgesi Haliç‘te 1911 yılında açılan Silahtarağa Elektrik Santrali binasında yer alan santralistanbul Enerji Müzesi; 2007’den beri enerji müzesi olmasının dışında, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne bağlı olarak 3500 metrekarelik alanda modern sanat sergileri ve kültürel etkinlikler için de kullanılıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kentsel ölçekli santrali olan bu santral, 1983 yılına kadar İstanbul’un enerji ihtiyacını büyük bir ölçüde karşılamıştır. Günümüzde ise restore edilmiş modern haliyle şehrin kültürel varlığına hizmet etmektedir.

Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi

İstanbul Hisart Canlı Tarih Ve Diorama Müzesi 
İstanbul Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi 

Küçük yaşlardaki resim, heykel ve maket koleksiyonerliği tutkusunu müzeye çeviren Nejat Çuhadaroğlu; Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi ile bizlere Osmanlı Dönemine ait askeri ve etnografik koleksiyonları sunuyor. Gerçek olayların üç boyutlu olarak modellendiği Diorama bölümleri ise sizleri canlı bir tarihe yolculuğa çıkarıyor.

Sakıp Sabancı Müzesi

İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi
İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi

Sakıp Sabancı Müzesi, Boğaz’ın Avrupa yakasındaki Emirgan semtinde dünya standartlarında sergileri ile İstanbul’un en önemli özel müzelerinden biridir. 19. yüzyılın sonlarına ait Oryantalist ve Cumhuriyetçi resimlerinin koleksiyonuna ek olarak; nadir Osmanlı hat örneklerine, Sabancı ailesine ait muhteşem vazolara ve kaliteli antika mobilyalara denk gelebilirsiniz.

Müze bu zamana kadar Picasso gibi önemli sanatçıların ve Anish Kapoor gibi önde gelen çağdaş isimlerin sergilerine ev sahipliği yapmıştır. Müzeye ek olarak 150 yıllık anıtsal ağaçlara ve dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen nadir bitkilere de göz atabilirsiniz.

İstanbul Oyuncak Müzesi

İstanbul Oyuncak Müzesi
İstanbul Oyuncak Müzesi – © Fotoğraf: Ilker Murat Gurer / Shutterstock

İstanbul’un Kadıköy ilçesinin Göztepe semtindeki tarihi bir konakta şair ve yazar Sunay Akın’ın önderliğinde 23 Nisan 2005’te ziyarete açılan İstanbul Oyuncak Müzesi; tarihi 1700’lerden günümüze kadar uzanan 4000’den fazla eşsiz oyuncak koleksiyonu ile öne çıkıyor.

Dünyadaki emsallerine göre fark yaratan müzenin koleksiyonları, koleksiyoner tarafından dünyanın dört bir yanından müzayedelerde ve antika dükkanlarında satın alınan oyuncaklardan oluşuyor. Çoğu oyuncak koleksiyonerler tarafından müzeye bağışlanmıştır.

Eğer vaktiniz kalırsa ya da oyuncaklara tutkunsanız mutlaka İstanbul gezilecek yerler listenize eklemelisiniz.

Yedikule Zindanları Müzesi

İstanbul Yedikule Zindanları Müzesi
İstanbul Yedikule Zindanları Müzesi – © Fotoğraf: Viacheslav Lopatin / Shutterstock

5. yüzyılda Bizans İmparatorluğu‘nun Theodosius I ve Theodosius II dönemlerinde 4 kule olarak inşa edilen Yedikule Zindanları (Yedikule Hisarı); aslında imparatorluğun tamamen altınla kaplı olan ve bu nedenle “Altın Kapı” olarak bilinen en değerli kapısının bulunduğu yer olarak biliniyor. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet bu bölgeye 3 kule daha inşa ettiriyor ve bu zamandan sonra bu kale Yedikule olarak anılmaya başlıyor.

Marmara Denizi kıyısında, eski İstanbul’un en güneybatı noktasında bulunan hisar, geçmişten bu güne en iyi korunmuş kalelerden biridir. Çoğunlukla hapishane ve hazine olarak kullanıldığı için günümüzde Yedikule Zindanları olarak anılmaktadır. Ayrıca tarihte Osmanlı padişahlarından olan Genç Osman da bu zindanlarda öldürülmüştür.

Yoros Kalesi (Ceneviz Kalesi) ve Yuşa Tepesi

İstanbul Yoros Kalesi Ve Yuşa Tepesi
İstanbul Yoros Kalesi ve Yuşa Tepesi – Fotoğraf: Kenan Dikici / Shutterstock

İstanbul’un Beykoz ilçesinde, Boğaz’ın Anadolu kıyısındaki bir tepede yer alan Yoros Kalesi (Ceneviz Kalesi); Karadeniz çıkışındaki stratejik konumuyla öne çıkan 500 metre uzunluğunda ve 60-130 metre genişliğindeki bir savunma kalesidir.

Kesin olarak yapım tarihi bilinmese de bulunan kalıntılar Palaiologos zamanını işaret ediyor. Kalenin surlarının önceden boğaz sularına kadar indiğine ve burada bir iskele ve deniz feneri bulunduğu düşünülüyor. Bunun en iyi kanıtı ise İngiliz sanatçılar Walsh Robert ve Allom Thomas‘ın 1836’yı işaret eden bir gravür çalışmasıdır.

Kale en son Yıldırım Bayezid tarafından onarılmış ve içine Yoros Kalesi Mescidi inşa edilmiştir. Daha sonra kalenin yöneticisi Mehmed Ağa tarafından bir hamam yaptırılmıştır.

Günümüzde kaleden geriye sadece 20 metre yüksekliğinde iki kule ve bir kapıdan oluşan doğu tarafı ayakta kalmıştır. Ayrıca bu bölge Hz. Yuşa’ya adanmış bir türbeye de ev sahipliği yaptığı için Yuşa Hazretleri Tepesi olarak da bilinmektedir.

Florya Atatürk Deniz Köşkü

İstanbul Florya Atatürk Deniz Köşkü
İstanbul Florya Atatürk Deniz Köşkü – © Fotoğraf: YoncaEvren / Shutterstock

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk için 1935 yılında İstanbul Belediyesi’nin talimatıyla dönemin önde gelen mimarlarından Seyfi Arkan tarafından tasarlanarak özel olarak denizin üzerine inşa edilen Florya Atatürk Deniz Köşkü; çok sayıda önemli devlet işleri ve davetler için ofis olarak kullanıldı.

Atatürk’ün vefatından sonra da çeşitli devlet adamları tarafından da kullanılan köşk, bulunduğu bölgenin cazibesini yitirmesi ve suyun temizliğinin sağlanamaması nedeniyle kaderine terk edilmiş olsa da yakın tarihte restore edilerek ziyarete açılmıştır.

Köşkün içerisinde bir yatak odası, bir banyo, geniş bir kütüphane ve çalışma odası bulunuyor. Cumhuriyet tarihinin ilk eserlerinden biri olan ve Atatürk’ün halk ile birlikte plajda yüzdüğü fotoğrafları anımsamak için bu köşkü ziyaret edebilirsiniz.

Abdülmecit Efendi Köşkü

İstanbul Abdülmecit Efendi Köşkü
İstanbul Abdülmecit Efendi Köşkü – Fotoğraf: Birol Bali / Shutterstock

1880’lerde Kavalah Mehmed All Paşa’nın torunu eski Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından av köşkü olarak inşa edilen ve günümüzde Abdülmecit Efendi Köşkü olarak bilinen bu tarihi köşk; ilk olarak Üsküdar’ın Nakkaştepe semtinde 50 dönümlük ağaçlık alan üzerine inşa edilmiş ve daha sonraları harem gibi ek binalarla genişletilmiştir.

Sahipleri vefat edince köşkü mirasçılarından satın alan Sultan Abdülhamit, köşkü Veliaht yeğeni Abdülmecit Efendi’ye devretmiş. O günden beri batılı görüşleri ve sanatseverliği ile bilinen Abdülmecit Efendi tarafından kişisel amaçlarla kullanılmış, 1924’de halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte satılmıştır.

Köşkün mülkiyetinin tamamı 1972 yılında Yapı Kredi Bankası’na geçmiş ve günümüzde Koç Holding Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı tarafından korunmaktadır. Ayrıca bazı dönemlerde şehrin önemli sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapmaktadır.

Beyazıt Kulesi Anıt Müzesi

İstanbul Beyazıt Kulesi Anıt Müzesi
İstanbul Beyazıt Kulesi Anıt Müzesi – Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

Seraskier Kule olarak da adlandırılan ve 1828 yılında Sultan II. Mahmud tarafından Mimar Senekerim Balyan‘a yaptırılan Beyazıt Kulesi; günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin ana kampüsünün içinde kalan 85 metre yüksekliğindeki bir yangın gözetleme kulesidir. Aslen 1749 yılında ahşap bir kule olarak yapılmış ama çıkan bir yangında tamamen yok olmuştur.

Neo-Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan kule, günümüzde hava karardığında her rengi İstanbul’un bir sonraki gününün hava durumunu belirtmektedir. Mavi olduğunda yarın hava açık, yeşil olduğunda yağmurlu, sarı olduğunda sisli, kırmızı olduğunda ise havanın kar yağışlı olacağına işaret eder.

180 basamağı aştıktan sonra ulaşılabilen seyir terası ise günümüzde turistik amaçla açık değildir ve sadece özel izinlerle ziyaret edilebilmektedir.

Çemberlitaş Sütunu (Konstantin Sütunu)

İstanbul Çemberlitaş Sütunu (Konstantin Sütunu)
İstanbul Çemberlitaş Sütunu (Konstantin Sütunu) – © Fotoğraf: İstanbul Büyükşehir Belediyesi

330 yılında Konstantinopolis’in Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olmasının anısına Büyük Konstantin tarafından dikilen Çemberlitaş Sütunu; bölgedeki Forum Konstantin meydan projesinin en önemli parçalarından biridir. Roma‘daki Apollo Palatinus Tapınağı‘ndan sökülüp getirilen bu 57 metre uzunluğundaki sütun; her biri 3 ton ağırlığındaki 3 metrelik çapa sahip üst üste konmuş silindirlerden oluşuyor.

Sütunun zirvesindeki doğan güneşi selamlayan mitolojik tanrı Apollon‘un heykeli, daha sonra İmparator Konstantin tarafından kendi heykeli ile değiştirilmiştir. Daha sonraları gelen Bizans imparatorları Julianus ve Theodosius da önceki heykelleri kaldırarak kendi heykellerini koydurtmuşlardır. 1107 yılında I. Aleksios döneminde çıkan büyük bir fırtına sonucu yıkılan son heykelin ardından da sütunun üzerine büyük bir haç yerleştirilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra bu haç da kaldırılmıştır.

Konstantin Sütunu (Column of Constantine) olarak da bilinen sütun 1779’da Osmanlı Dönemi’nde çıkan bir yangın sonucunda halk tarafından Yanık Sütun (Burnt Column) olarak anılmaya başlamış. Her dönem çeşitli restorasyonlardan geçen sütunu günümüzde Sultanahmet ve Beyazıt arasındaki Çemberlitaş semtinde hala ziyaret edebilirsiniz.

Yılanlı Sütun

İstanbul Yılanlı Sütun
İstanbul Yılanlı Sütun – Fotoğraf: İstanbul Tarihi Alanları Alan Başkanlığı

Üç dev yılanın sarmaladığı dev bir sütun olan Yılanlı Sütun; ilk olarak MÖ 479’da Yunanlıların Plataea Savaşı’nda Pers İmparatorluğu karşısındaki zaferini anmak için Delfi Apollo Tapınağı‘na dikilmiş ve 324’te İmparator Konstantin tarafından günümüzde Atmeydanı olarak bilinen Konstantinapolis Hipodromu‘na konmak için İstanbul’a getirilmiştir.

Perslere ait olan silah ve kalkan parçalarından yapılan bronz sütununun tepesinde ateşi sönmeyen bir altın kazan bulunsa da bu kazan daha sonraları savaş masraflarının karşılanması için eritilmiştir. Kazanla birlikte 8 metre yüksekliğine erişen sütunun tepesindeki 3 yılan kafasından biri İstanbul Arkeoloji Müzesi‘nde, diğeri Londra British Museum‘dadır. İnanışa göre şehri yılan ve böcek saldırılarından koruduğu inanılan sütünun üçüncü yılan kafasının ise nerede olduğu bilinmiyor. Ayrıca sütunundaki tabanındaki 29 delik, sütunun Bizans Dönemi‘nde çeşme olarak da kullanıldığına işaret ediyor.

Günümüze sadece 5 metresi kalan sütunun yarısının Sultanahmet Camii‘nin inşası sırasında yeraltına gömüldüğü söylenmektedir.

Yıldız Sarayı

İstanbul Yıldız Sarayı
İstanbul Yıldız Sarayı – Fotoğraf: Alaa Kharrat / Shutterstock

Sultan III. Selim tarafından annesi Mihrişah Sultan için yaptırılan ve sonraları II. Abdülhamit döneminde imparatorluğun ana sarayı olarak kullanılan Yıldız Sarayı; daha sonraları çevresinde yükselen köşkler, ek binalar ve parklar bir saray kompleksi haline gelmiştir. Alanın içerisinde Yıldız Saat Kulesi ve Yıldız Camii de bulunmaktadır.

En son 1909 yılında Sultan Abdülhamit‘in halk tarafından tahttan indirilmesiyle çıkan ve 31 Mart Vakası olarak bilinen olaylar sırasında yağmalanan ve zarar gören köşk; günümüzde çevresindeki Yıldız Şale Köşkü ve diğer yapılar ile birlikte ziyaret edilebilir.

Yıldız Parkı ve Köşkleri

İstanbul Yıldız Parkı
İstanbul Yıldız Parkı – Fotoğraf: Kamil Kalkan / Unsplash 

İstanbul Boğazı’nın şehirle iç içe olan bir noktasında kalan en büyük yeşil alanlardan biri olmasına rağmen çok fazla popüler olmayan Yıldız Parkı; Bizans Dönemi’nin bir ormanı, Kanuni Sultan Süleyman döneminin avlanma noktası, Çırağan Sarayı’nın arka bahçesi ve Yıldız Sarayı’nın dış koruluğu olmuş ve tarih boyunca yeşil alan olma işlevini hiç yitirmeden günümüze kadar ulaşmıştır.

19. yüzyılda Sultan III. Selim tarafından yaptırılan Yıldız Sarayı‘nın inşaatından sonra Yıldız Parkı adını alan parkın içerisinde Çadır Köşkü ve Malta Köşkü adında iki tarihi köşk bulunuyor. Vaktiniz kalırsa İstanbul gezilecek yerler listenize eklemenizi tavsiye ederiz.

Aya İrini Kilisesi Müzesi

İstanbul Aya İrini Kilisesi Müzesi 
İstanbul Aya İrini Kilisesi Müzesi – © Fotoğraf: milosk50 / Shutterstock

Ayasofya‘nın yanıbaşında, Topkapı Sarayı‘nın dış avlusunda bulunan Aya İrini; İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülmeyen en önemli ortodoks kiliselerinden biridir. Günümüzde şehrin en önde gelen akustik konser salonu ve müze olarak kullanılan Aya İrini’nin adı Yunanca’da “Kutsal Barış” anlamına geliyor.

Tam olarak ne zaman yaptırıldığı bilinmese de bazı kaynaklar kilisenin MS 4. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Konstantin tarafından inşa edildiğine işaret ediyor. Çıkan bir yangın sonrası I. Justinianus tarafından tipik Bizans mimarisiyle yenilenmiştir.

1826 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşçı ordusu Yeniçeriler tarafından cephanelik olarak kullanılan kilisenin içine merdivenler ve giriş kapısına bir kitabe eklenmiş. 19. yüzyılın başlarından itibaren eski silahların sergilendiği bir müzeye dönüşen Aya İrini; 20. yüzyılda uzun süren restorasyon çalışmalarına maruz kaldığından popülerliğini yitirmiş olsa da tarihi önemini hala koruyor.

Aya İrini‘yi müze olarak ziyaret etmenin yanı sıra zaman zaman düzenlenen konserlere katılmanızı da şiddetle tavsiye ediyoruz.

Çırağan Sarayı

İstanbul Çırağan Sarayı
İstanbul Çırağan Sarayı – Fotoğraf: Gary Yang / Unsplash

Kazancıoğlu Bahçeleri olarak bilinen ve üzerinde sürekli bir yapı yükselen ve yıkılan bölgede Sultan Abdülâziz tarafından Mimar Sarkis Balyan’a yaptırılan Çırağan Sarayı; inşaatı 1871’de bitmiş ve yapımında 400.000 Osmanlı lirası harcanmış İstanbul Boğazı‘ndaki en değerli saraylardan biridir. 1909’da Meclis-i Mebûsan Binası olarak hizmet veren saray bir yıl sonra büyük bir yangında tamamen yanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransızlar tarafından Bizo Kışlası olarak kullanılan saray, 1987 yılında bir Japon şirket tarafından satın alınarak Çırağan Sarayı Oteli adını almıştır. Günümüzde ise dünyaca ünlü Kempinski otel zinciri tarafından işletilmektedir.

Küçüksu Kasrı

İstanbul Küçüksu Kasrı
İstanbul Küçüksu Kasrı – Fotoğraf: Alp Aksoy / Shutterstock

1856 yılında Sultan Abdülmecit tarafından Mimar Nigoğos Balyan‘a yaptırılan Küçüksu Kasrı (Göksu Kasrı), İstanbul Boğazı’ın Asya kıyısında yer alan dokuz odalı bir Osmanlı köşküdür. Genellikle sultanların ülke gezileri sırasında dinlenmeleri için kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra zaman zaman Mustafa Kemal Atatürk tarafından da kullanılan saray günümüzde müze olarak ziyarete açıktır.

Molla Zeyrek Camii

İstanbul Molla Zeyrek Camii 
İstanbul Molla Zeyrek Camii – © Fotoğraf: Autobahn / Shutterstock

1118-1136 yıllarında Haliç’te Mesih Pantokrator Manastırı olarak inşa edilen Molla Zeyrek Camii; Bizans döneminde çok önemli bir hastaneli manastır kompleksiyken, İstanbul’un 1453’teki fethinin ardından Zeyrek Mehmed Efendi tarafından medreseye ve camiye dönüştürülmüştür.

İlk yapıldığında İstanbul’un Ayasofya’dan sonraki en önemli dini merkezi olarak biliniyordu. Çok sayıda restorasyon geçiren tarihi yapı, Bizans mimarisinin en net karakteristik özelliklerini sergiliyor. Ayrıca camiye dönüştürülmesiyle birlikte yapılan eklemelerle Osmanlı mimarisinin izlerini de taşır hale gelmiş.

Günümüzde Fatih ilçesinin Zeyrek semtinde yer alan ve aralarında bir şapel bulunan iki kiliseden oluşan Molla Zeyrek Camii, yakınındaki İstanbul’un en büyük 3. sarnıcı olan Zeyrek Sarnıcı ile birlikte öne çıkmaktadır. Sarnıcın restorasyon çalışmaları hala devam etmektedir.

Alman Çeşmesi

İstanbul Alman Çeşmesi 
İstanbul Alman Çeşmesi – © Fotoğraf: Victor Jiang / Shutterstock

İstanbul’un merkezinde, günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen eski hipodromun kuzeyinde yer alan Alman Çeşmesi; Alman Neo-Rönesansı ve Osmanlı mimarisi izlerini taşıyan İstanbul’un en güzel anıtlarından biridir.

1898’de Alman İmparatoru II. Wilhelm’ın Osmanlı İmparatorluğu’na gerçekleştirdiği ziyarette Sultan Abdülhamid’e hediye olarak Alman mimarlar Spitta, Schoele ve Carlitzik ile İtalyan mimar Anthony’ye yaptırdığı bu çeşme; 20. yüzyılın başlarındaki Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasındaki yakın ilişkilerin en önemli sembolüdür. Üretimi Almanya’da gerçekleştirilen çeşme İstanbul’a parçalar halinde getirtilerek birleştirilmiştir.

Rumeli Feneri Topçu Kalesi

İstanbul Rumeli Feneri Topçu Kalesi
İstanbul Rumeli Feneri Topçu Kalesi – © Fotoğraf: Ahmet Sali / Unsplash

Rumeli Feneri Kalesi olarak da bilinen Rumeli Feneri Topçu Kalesi; Sarıyer’deki Rumeli Feneri Köyü’nde, İstanbul Avrupa Yakası’nın kuzeyinde Marmara Denizi ile Karadeniz’in birleştiği stratejik bir noktada yer alan tarihi bir kaledir ve İstanbul’da günübirlik gezilecek yerlerden biridir.

Ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmese de çok az kaynak 15. yüzyılda Bizanslılar ve Cenevizliler tarafından inşa edildiğini belirtiyor. Tarihi kaynakların çoğu 1769 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu adına ismi saklı tutulmuş bir Yunan mühendis tarafından inşa edildiğine işaret ediyor.

Günümüzde herhangi bir restorasyondan geçmeyen ve kaderine terk edilmiş halde olan tarihi kaleyi ücretsiz olarak ziyaret edebilir ve Karadeniz’in hırçın dalgaları eşliğinde doğayla başbaşa kalabilirsiniz.

Aya Yorgi Fener Rum Patrikhanesi Kilisesi

İstanbul Aya Yorgi Fener Rum Patrikhanesi Kilisesi
İstanbul Aya Yorgi Fener Rum Patrikhanesi Kilisesi – © Fotoğraf: Lepneva Irina / Shutterstock

Ekümenik Patrikhane olarak da bilinen Fatih ilçesindeki Aya Yorgi (St. George) Fener Rum Patrikhanesi Kilisesi; Ortodoks Hıristiyanların ruhani başkenti sayılıyor. Tarihi 6. yüzyıla dayanan kilise, İstanbul fethedilmeden önce Konstantinopolis Başpiskoposu‘na aitti ve Bizans Dönemi’ndeki dünya çapındaki en önemli dini merkezdi.

1453’te İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in Müslüman olmayan toplumların yaşam tarzlarını düzenleyen fermanı ile birlikte birtakım düzenlemelerden geçmiş.

Günümüzde kütüphanesi ve diğer resmi bölümleri de içerisinde barındıran patrikhane; tarihi önemi ve dokusu sebebiyle oldukça yoğun ilgi görüyor.

Bulgar Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise)

İstanbul Aziz Stefan Bulgar Ortodoks Kilisesi (Demir Kilise)
İstanbul Aziz Stefan Bulgar Ortodoks Kilisesi (Demir Kilise) – Fotoğraf: Mitzo / Shutterstock

Tamamen dökme demirden yapıldığı için halk arasında Demir Kilise olarak da bilinen Bulgar Sveti Stefan Kilisesi; Balat semtinin Haliç kıyısında Art Nouveau tarzı mimarisiyle dikkat çekiyor. Orijinali 1849’da kutsanan ve ahşap olan kilise, 19. yüzyılın sonunda çıkan yangından sonra tekrar benzer bir problem yaşanmasın diye dökme demirden tekrar inşa edilmiştir.

Milliyetçi Bulgarların hemen yanıbaşındaki Rum hakimiyetindeki Fener Ortodoks Patrikhanesi‘nden ayrılmak istemeleri nedeniyle inşa ettiği kilisenin yapımı 1898 yılında tamamlanmıştır.

Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi

İstanbul Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi 
İstanbul Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi – © Fotoğraf: Mitzo / Shutterstock

İstanbul’daki en büyük Rum Ortodoks kilisesi olarak bilinen, Taksim Meydanı’ndaki Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi (Hagia Triada); 1876 ile 1880 yılları arasında eski bir Yunan hastanesi ve mezarlığı olan arazinin üzerine inşa edilmiş.

Tarihten günümüze kadar ulaşan tarihi kilise 1955’te yağmalama girişimine uğramış ve gazyağı ile ateşe verilmiş. Çok yayılmadan önlenen bu saldırı sonrası rahipler, bu olayın unutulmaması adına saldırı sırasında kararan bölgeleri temizlememe kararı almış.

Günümüzde ziyarete kapalı olsa da özel izinlerle ziyaret edilebilir durumdadır. Ayrıca bölgede yaşayan Ortodoks toplulukları tarafından ayinler için de kullanılmaktadır.

Milyon Taşı

İstanbul Milyon Taşı
İstanbul Milyon Taşı – Fotoğraf: Marek Poplawski / Shutterstock 

Milius, Milion ve Miliarius gibi farklı isimlerle anılan Milyon Taşı; Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’in tam merkezinde bulunan ve 4. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen mermer bir sütundur. Tıpkı Roma’daki Milliarium Aureum gibi bir zamanlar imparatorluğa çıkan tüm yolların uzunluğu, sıfır noktasındaki bu sütun referans alınarak ölçülürmüş.

1960’larda Ayasofya yakınlarındaki kazılarda keşfedilmiştir ve günümüzde Ayasofya’nın güney avlusunda Yerebatan Sarnıcı’nın yakınında sergilenmektedir.

Maslak Kasırları

İstanbul Maslak Kasırları
İstanbul Maslak Kasırları – Fotoğraf: kaanturker / Shutterstock

İstanbul’un şehir merkezinin kuzeyinde Sarıyer’de bir otoyolun kenarında kalan Maslak Kasırları’nın tarihi, Sultan II. Mahmud’un alandaki ilk yapıları inşa ettiği 19. yüzyılın dayanıyor. Daha sonraları gelen Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid tarafından da kullanılan bu tarihi köşkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte 1937’den 1982’ye kadar tüberküloza yakalanan askerleri tedavi etmek amaçlarıyla kullanılmış.

1984 yılında restore edilen kasırlar, günümüzde Milli Saraylar’a bağlı müzeler olarak ziyarete açıktır. Maslak Kasırları adı verilen bu tarihi köşkler; Kasr-ı Hümâyûn, Ağalar Dairesi, Limonluk, Mâbeyn-i Hümâyûn, Çadır Köşkü ve bahçeden oluşuyor.

Fatih Camii ve Fatih Sultan Mehmet Türbesi

İstanbul Fatih Camii Ve Fatih Sultan Mehmet Türbesi 
İstanbul Fatih Camii ve Fatih Sultan Mehmet Türbesi – © Fotoğraf: aslan ozcan / Shutterstock 

Bizans İmparatorluğu zamanında Havariyyun Kilisesi olarak Bizans imparatorlarının defnedildiği tepe oralarak rivayet edilen tepeye, İstanbul’un fethinden 10 yıl sonra Fatih Sultan Mehmet‘in emriyle inşa edilen Fatih Camii; çok sayıda yıkıma ve restorasyona uğrasa da günümüzde hala ayakta olan İstanbul’un en büyük camilerinden biridir.

Orijinali Atik Sinan olarak bilinen Sinaüddin Yusuf bin Abdullah tarafından tasarlanan cami, daha sonraları Mimar Mehmed Tahir Ağa tarafından yapılan onarımda değişikliğe uğramıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk Türkçe ezan, 1932 yılında bu camide okunmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in türbesi de caminin yanıbaşındadır.

Şehzade Camii

İstanbul Şehzade Camii
İstanbul Şehzade Camii – Fotoğraf: stoimilov / Shutterstock

Kanuni Sultan Süleyman‘ın Hürrem Sultan‘dan olan ve 21 yaşında vefat eden en sevdiği oğlu Şehzade Mehmed‘i anmak için İstanbul’un yedi tepesinden birinde Mimar Sinan‘a yaptırdığı Şehzade Camii (Şehzadebaşı Camii); yapımı 1548 yılında tamamlanan ve Mimar Sinan’ın “Çıraklık eserimdir” diyerek nitelendirdiği en ünlü camilerden biridir.

Avlusunda Şehzade Mehmed‘in türbesi, iki medrese, bir imaret ve bir kervansaray bulunmaktadır. Şehzadenin tek kızı Hümaşah ve en küçük kardeşi Cihangir de burada gömülüdür.

Fethiye Camii (Pammakaristos Kilisesi)

İstanbul Fethiye Camii (Pammakaristos Kilisesi)
İstanbul Fethiye Camii (Pammakaristos Kilisesi) – Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

13. yüzyıl sonlarında Bizans İmparatorluğu‘nun önde gelen isimlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından kilise olarak inşa ettirilen ve 1601 yılında camiye dönüştürülen Fethiye Camii (Teotokos Pamakaristos Manastırı); İstanbul’da Bizans döneminden kalan en ünlü Rum Ortodoks kiliselerinden biridir.

Cumhuriyetin ilanından sonra müzeye dönüştürülse de 1960’lı yıllarda yeniden cami olarak ibadete açılan yapının içerisinde Ayasofya ve Kariye‘den sonra İstanbul’daki en büyük Bizans mozaiği yer almaktadır.

Küçük Ayasofya Camii

İstanbul Küçük Ayasofya Camii
İstanbul Küçük Ayasofya Camii – Fotoğraf: YusufAslan / Shutterstock 

Bizans döneminde I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında kilise olarak inşa ettirilen Küçük Ayasofya Camii (Sergios ve Bakhos Kilisesi); 1497’de Sultan II. Beyazıt döneminde camiye çevrilmiştir.

Günümüzde İstanbul‘un tarihi yarımadasının güneyinde Marmara Denizi kıyısında Ayasofya’ya benzerliğiyle dikkat çeken cami; orjinal adını imparator I. Justinianus‘un vatana ihanetle suçlandığı sırada masumiyetinin kanıtlamasına yardımcı olan azizlerden almaktadır.

Neve Şalom Sinagogu ve 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi

İstanbul Neve Şalom Sinagogu Ve 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi
İstanbul Neve Şalom Sinagogu ve 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi

Galata‘da 1951’de ibadete açılan ve İstanbul‘un en büyük aktif sinagogu olan Neve Şalom Sinagogu; İstanbul‘da artan Yahudi nüfusuna bağlı olarak inşa edilmiştir. 1986, 1992 ve 2003 yıllarında terör saldırılarına maruz kalarak ciddi hasar göre sinagogun yanıbaşında; tevrat parşömenlerinden düğün kıyafetlerine, askeri eşyalardan Yahudi yemek tariflerine kadar çeşitli koleksiyonlar içeren 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi yer alıyor.

Büyük Valide Han Kubbesi

İstanbul Büyük Valide Han Kubbesi'Nde Bir Kedi
İstanbul Büyük Valide Han Kubbesi’nde bir kedi – © Fotoğraf: Burak Budak / Shutterstock 

Osmanlı Dönemi’nde 350 yıldan fazla süredir tüccarların ve zanaatkarların uğrak noktası olan Büyük Valide Han; 3 avlusu ve 210 odası ile birlikte Kösem Sultan tarafından 1650 yılında yaptırılmış.

Geçen zaman boyunca sahipsiz kaldığı için çoğu odası kullanılamayacak şekilde harabe olan hanın, kullanılabilen odalarında tekstil atölyeleri günümüzde hala üretim yapıyor. Bir zamanlar Haliç’te demirleyen ahşap gemilerdeki Doğu‘dan ve Avrupa’dan gelen malların saklanması amacıyla da kullanılmış.

Tarihi yarımadanın en işlek ticari merkezinde bulunan Büyük Valide Han’ın en dikkat çeken yeri, en üst katında bulunan kubbesidir. İstanbul’un gizemli manzara izleme noktalarından biri olan bu yer, Haliç’ten İstanbul Boğazı’na kadar geniş bir İstanbul panoraması sunuyor.

Günümüzde turistler tarafından da oldukça rağbet gören çatının yoğun hırçın ziyaretçisi, üstünde zıplayarak fotoğraf çekilme geleneğinden ötürü bakımsız bu tarihi kubbeyi tehlikeye sokmuş durumda. Ayrıca yakın zamanda James Bond serisinin İstanbul’da çekilen Skyfall bölümünde de tarihi film mekanlarından biri olarak kullanılmıştır.

Atatürk Arboretumu (Botanik Bahçe)

İstanbul Atatürk Arboretumu (Botanik Bahçe)
İstanbul Atatürk Arboretumu (Botanik Bahçe) – Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

İstanbul’un Avrupa Yakası‘nda Belgrad Ormanları‘nın Bahçeköy‘e yakın bir bölgesindeki 345 hektarlık alanı kaplayan Atatürk Arboretumu; içerisinde ağaçlar, göller, barajlar, 2000 çeşidin üzerinde bitki ve hayvan habitatı barındıran canlı bir botanik bahçedir.

1982’de Mustafa Kemal Atatürk’ün 100. doğum gününün anısına açılan arboretum, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Ormancılık Fakültesi tarafından bilimsel çalışmalar için de kullanılıyor.

Günümüzde oldukça popüler olan botanik bahçe, özellikle mevsim geçişlerinin yaşandığı aylarda muhteşem bir renk cümbüşüne sahne oluyor. Bu nedenle internet ortamında gitgide popüler olmaya başladı ve İstanbul gezilecek yerler arasında önem arzediyor.

Belgrad Ormanları

İstanbul Belgrad Ormanları 
İstanbul Belgrad Ormanları – © Fotoğraf: Resul Muslu / Shutterstock

İstanbul’un kuzeyinde, Karadeniz kıyılarına kadar uzanan 5,442 hektarlık dev bir alanda konumlanan Belgrad Ormanları; İstanbul’un en büyük oksijen ve su kaynaklarından biridir. Bazı bölgeleri günümüzde mesire alanı olarak halka açık olsa da büyük bir çoğunluğu koruma altındadır.

Adını Osmanlı Dönemi’nde Kanuni Sultan Süleyman’ın 1521’de Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ı fethettikten sonra beraberinde getirdiği Sırp vatandaşlarını bu bölgedeki köylere yerleştirmesinden dolayı almıştır.

İstanbul gezilecek yerler arasında olan Belgrad Ormanları‘nın içerisinde öne çıkan yerler: Atatürk Arboretumu, Fatih Ormanı, Kirazlıbent Piknik Alanı, Bentler Tabiat Parkı, Neşetsuyu Tabiat Parkı, Falih Rıfkı Atay Tabiat Parkı, Ayvat Bendi Milli Parkı, Kömürcü Bendi Milli Parkı, Irmak Mesire Alanı, Çatalmeşe Mesire Alanı, Fatih Çeşmesi Tabiat Parkı ve St. George Anglikan Kilisesi kalıntılarıdır.

Atatürk Kent Ormanı

İstanbul Atatürk Kent Ormanı
İstanbul Atatürk Kent Ormanı – © Fotoğraf: Fatih Özdemir / Wirestock

Hacıosman Korusu olarak yıllarca atıl bir şekilde kalan ve İstanbul’un şehir merkezine yakın bir noktadaki 3 göletten oluşan 1000 dönümlük ormanlık alan; 2020 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından peyzaj düzenlemesi yapılarak modern bir şehir ormanına çevrildi ve Atatürk Kent Ormanı adıyla halka açıldı.

İçerisinde yürüyüş yolları, seyir terasları, göller, oyun alanları, açık hava gösteri merkezi ve dinlenme alanları gibi çok sayıda noktayı barındıran Atatürk Kent Ormanı; İstanbul’un en yoğun metro hattı olan M2 Yenikapı-Hacıosman Metrosu’nun Hacıosman’daki son istasyonuna entegre olmasından dolayı oldukça rağbet görüyor. Ormana ayrıca Sarıyer ilçesinin Derbent, Ferahevler ve Darüşşafaka semtlerindeki diğer kapılarından da girmek mümkündür.

Nakkaştepe Millet Bahçesi

İstanbul Nakkaştepe Millet Bahçesi 
İstanbul Nakkaştepe Millet Bahçesi – © Fotoğraf: nurten erdal / Shutterstock

İstanbul’un Üsküdar ilçesinde İstanbul Boğazı’na hakim bir noktada yer alan 50 bin metrekarelik askeri ormanlık alan; 2018 yılında “İstanbul’un Yeni Balkonu” sloganıyla Üsküdar Belediyesi tarafından düzenlenerek Nakkaştepe Millet Bahçesi adıyla halka açıldı.

Yürüyüş yolları ve seyir teraslarının yer aldığı şehir parkı; 250 piknik masasıyla 2500 kişi kapasiteyle mesire alanı olarak da hizmet veriyor. Ayrıca bahçenin içerisinde, İstanbul Boğazı manzarası eşliğinde kullanabileceğiniz bir Zipline parkuru da bulunmaktadır. Bu özellikleriyle Üsküdar’da gezilecek yerler arasında dikkat çekiyor.

Fatih Korusu

İstanbul Fatih Korusu
İstanbul Fatih Korusu – Fotoğraf: Hueseyin Bas / Shutterstock

İstanbul‘un Asya kıtasında Beykoz ilçesinin Otağtepe semtinde, İstanbul Boğazı‘a hakim bir tepede yer alan Fatih Korusu; Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve İstanbul Boğazı’nın muhteşem manzarasını seyredebileceğiniz 150.000 metrekarelik doğal bir park ve yürüyüş alanıdır. Aynı zamanda Beykoz’da gezilecek yerlerin de başında gelir.

En son 1995 yılında TEMA Vakfı‘na verilen ve Vehbi Koç Vakfı’nın da maddi desteğiyle baştan aşağı yenilenen park, bu süre boyunca Fatih Korusu TEMA Vehbi Koç Doğa Kültür Merkezi olarak anılmış ve 2013 yılında tekrar Karayolları Genel Müdürlüğü‘ne devredilmiştir. Günümüzde hala ziyarete açıktır.

Fethipaşa Korusu

İstanbul Fethipaşa Korusu 
İstanbul Fethipaşa Korusu – © Fotoğraf: Gokhan Dogan / Shutterstock 

İstanbul Boğazı’nın en stratejik noktalarından birinde Üsküdar ilçesinin Kuzguncuk, Paşalimanı ve Sultantepe semtlerinin arasında 135bin metrekarelik dik bir ormanlık alanı kapsayan Fethipaşa Korusu; Anadolu Yakası’nın oldukça erişilebilir bir noktasında olmasından dolayı şehrin en iyi nefes alma noktalarından biri olarak biliniyor.

Koru, arazisinin son mirasçısı olan avukat Şevket Mocan tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlandığından dolayı bir süre Mocan Korusu olarak da anılmıştır.

Yürüyüş yolları, oyun parkurları ve spor alanlarının da yer aldığı korunun en dikkat çeken noktaları İstanbul Boğazı’ndan çok özel manzaralar sunan ahşap seyir teraslarıdır. Korunun içerisinde yer alan iki farklı tarihi köşkte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki şirketlerden BELTUR tarafından işletilen sosyal tesisler yer almaktadır.

Emirgan Korusu

İstanbul Emirgan Korusu
İstanbul Emirgan Korusu – Fotoğraf: epic_images / Shutterstock

İstanbul’un en büyük halka açık parklarından biri olan ve bir zamanlar Feridun Bahçeleri olarak da anılan Emirgan Korusu; İstanbul Boğazı’nın Avrupa Yakası kıyısında Sarıyer ilçesinde bulunan 47,2 hektarlık tarihi bir parktır.

Korunun içerisinde 1871-1878 yıllarında Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk adında 3 köşk inşa edilmiştir. 1940 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Kırdar döneminden beri halka açıktır.

Gülhane Parkı

İstanbul Gülhane Parkı
İstanbul Gülhane Parkı – © Fotoğraf: Kochneva Tetyana / Shutterstock

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Topkapı Sarayı‘nın dış bahçesi olarak kullanılan 163 dönümlük Gülhane Parkı; günümüzde halka açık bir park olarak ziyarete açıktır ve İstanbul gezilecek yerlerin başında gelir. Alay Köşkü olarak bilinen bölgeden Sarayburnu Sahili‘ne kadar uzanmaktadır.

Türk tarihinde demokrasinin önemli bir adımı olan Tanzimat Fermanı, 1839’da Abdülmecit döneminde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından bu parkta okunmuştur. Mustafa Kemal Atatürk‘ün cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında dikilen ilk heykeli de parkın sonundaki Sarayburnu Sahili‘nde yer alıyor. Ayrıca Türkçe‘nin latin alfabeleri ilk kez 1928 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından bu parkta halka tanıtılmıştır.

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi

İstanbul Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi 
İstanbul Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi – © Fotoğraf: Rugged Studio / Shutterstock

Ataşehir’de, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Anadolu Otoyolu Kavşağı‘nda bulunan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB) İstanbullular için alternatif bir nefes alma noktası olmasının yanı sıra; araştırma, eğitim ve öğretim merkezi olarak da hizmet veriyor.

2003 yılında eşi Nezahat Gökyiğit adına Nihat Gökyiğit tarafından kurulmuştur. Otobanın aralarında sıkışan birbirine tünellerle bağlı 8 farklı adadan oluşan botanik bahçe; genel olarak biyolojik çeşitliliği ve özellikle bitki çeşitliliğini korumayı amaçlarken, bitkilerin hayati önemi konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor.

Maçka Demokrasi Parkı

İstanbul Maçka Demokrasi Parkı
İstanbul Maçka Demokrasi Parkı – Fotoğraf: Lepneva Irina / Shutterstock 

Kadırgalar Vadisi olarak da bilinen Harbiye Kongre Vadisi ve Nişantaşı semti arasındaki 156,671 metrekarelik alanda yer alan Maçka Demokrasi Parkı; hem bitki örtüsü hem de konumu açısından İstanbul’un en çok rağbet gören halka açık parklarından biridir. Parkın üstünden TF1 hat koduyla Maçka-Taşkışla Teleferik Hattı da geçmektedir.

Terkos Gölü (Durusu Gölü)

İstanbul Terkos Gölü (Durusu)
İstanbul Terkos Gölü (Durusu) – © Fotoğraf: Nejdet Duzen / Shutterstock

İstanbul’un Karadeniz kıyılarında etrafı ormanlık alanlarla kaplı 25 kilometrekarelik bir alanı kapsayan Terkos Gölü (Durusu Gölü); İstanbul’un günlük su ihtiyacını karşılamasının yanı sıra, İstanbullulara rahatlama ve nefes alma fırsatı da sunuyor. Aynı zamanda İstanbul’a yakın gezilecek yerler arasında önemli bir yer tutuyor.

Istranca Nehri‘nden gelen taze sularla da beslenen tatlı su gölünün en derin noktası 11 metre olarak ölçülmüştür. Gölün sığ olmasından dolayı motorlu tekne turlarına izin verilmese de kürek çekebileceğiniz kiralık tekneler yer alıyor.

Gölün yanıbaşında, göl ile aynı adı taşıyan Terkos Köyü’nün tarihi de 1000’li yıllara dayanıyor. Köyün adının, kuzeybatı yönünde yer alan ve Cenevizliler tarafından inşa edildiği bilinen bir kale kalıntısının içindeki Trikos Manastırı’ndan geldiği söyleniyor. Bölgenin habitatında çok sayıda yabani hayvan ve balık çeşidi de bulunuyor.

Florya Güneş ve Menekşe Plajları

İstanbul Florya Güneş Ve Menekşe Plajları 
İstanbul Florya Güneş ve Menekşe Plajları – © Fotoğraf: yilmazsavaskandag / Shutterstock 

İstanbul’un en eski plajlarından biri olan Florya’daki Güneş ve Menekşe Plajları; şehir merkezine yakınlığı ve toplu taşıma ile ulaşım kolaylığından dolayı İstanbul halkının günübirlik tatil ihtiyaçlarına cevap veriyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki şirketlerden BELTUR tarafından Florya bölgesinde işletilen Güneş Plajı ücretli bir alternatif sunarken, biraz ötesindeki Menekşe Plajı ise ücretsiz bir şekilde halk plajı olarak hizmet veriyor. Atatürk’ün klasikleşen halk ile birlikte denizde yüzdüğü fotoğraflarındaki köşk, bu bölgede yer alan Atatürk Köşkü’dür. Bu sebeple bu plajlar aynı zamanda tarihi bir önem de taşıyor.

Aydos Kalesi

İstanbul Aydos Kalesi
İstanbul Aydos Kalesi – © Fotoğraf: aydinsertbas / Shutterstock

İstanbul’da Kartal ve Sultanbeyli ilçelerinin kesişimindeki Aydos Dağı’nın kuzeyinde yer alan Aydos Kalesi’nin, 11. ve 12. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu’nun Malazgirt Savaşı zaferinin ardından Bizanslılara karşı savunmalarını güçlendirmek istemeleri amacıyla inşa edildiği biliniyor.

Geçen zaman boyunca stratejik bir önemi kalmadığı için kaderine terk edilen kalenin günümüzde hala restorasyonu ve arkeolojik çalışmaları devam ediyor. Kalenin içerisini ziyaret edemeseniz bile, çevresini oluşturan bölgenin tek büyük yeşil alanı olan Aydos Ormanı’nda nefes alabilirsiniz.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü

İstanbul Fatih Sultan Mehmet Köprüsü
İstanbul Fatih Sultan Mehmet Köprüsü – Fotoğraf: Abed Mously / Unsplash

İkinci Boğaz Köprüsü olarak da bilinen Hisarüstü ve Kavacık semtleri arasındaki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü; İstanbul Boğazı‘nda Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine bağlayan 1.510 metre uzunluğunda bir asma köprüdür. 1988 yılında Turgut Özal iktidarında hizmete açılan köprü o zamanlar dünyanın en uzun asma köprülerinden de biridir.

15 Temmuz Şehitler Köprüsü (Boğaziçi Köprüsü)

İstanbul 15 Temmuz Şehitler Köprüsü (Boğaziçi Köprüsü) 
İstanbul 15 Temmuz Şehitler Köprüsü (Boğaziçi Köprüsü) – © Fotoğraf: Osman Köycü / Unsplash 

İstanbul Boğazı‘na inşa edilen ilk asma köprü olan Ortaköy ve Beylerbeyi semtleri arasındaki 15 Temmuz Şehitleri Köprüsü (Eski adıyla Boğaziçi Köprüsü); İstanbul Boğazı‘nda Avrupa ve Asya kıtalarını ilk kez birbirine bağlamış 1.560 metre uzunluğunda bir asma köprüdür. 1973 yılında dönemin cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından hizmete açılan köprü dünyanın en uzun asma köprülerinden de biridir.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü

İstanbul Yavuz Sultan Selim Köprüsü
İstanbul Yavuz Sultan Selim Köprüsü – © Fotoğraf: Engin Eselioğlu / Unsplash

İstanbul Boğazı’nın kuzeyinde, demiryolu ve motorlu araçların geçişi için inşa edilen Yavuz Sultan Selim Köprüsü; Avrupa ve Anadolu yakasında alternatif olarak oluşturulan Kuzey Marmara Otoyolu‘nu birbirine bağlamaktadır.

Boğazda inşa edilen üçüncü köprü olması sebebiyle Üçüncü Boğaz Köprüsü olarak da bilinen yapı; 59 metre genişliğe, 1.408 metre uzunluğa ve 322 metre yüksekliğe sahiptir. Bu özellikleri nedeniyle dünyanın en geniş asma köprüsü, dünyanın en uzun demiryolu asma köprüsü ve dünyanın en uzun kuleli asma köprüsü ünvanlarına sahiptir.

Veliefendi Hipodromu

İstanbul Veliefendi Hipodromu
İstanbul Veliefendi Hipodromu – © Fotoğraf: Mehmet Cetin / Shutterstock

İstanbul’da Zeytinburnu ve Bakırköy ilçelerinin kesişiminde, Osmanlı Dönemi’nde oldukça değerli olan bir mesire alanının üzerine inşa edilen Veliefendi Hipodromu, açıldığı 1913 yılından beri Türkiye’nin en önemli at yarışı spor tesisi sayılmaktadır.

Türkiye Jokey Kulübü yönetimindeki 596.000 metrekarelik arazi üzerindeki tesiste; idari binalar, yarış atları için hastane, eğitim merkezleri, hediyelik eşya dükkanı, müze ve sergi alanları, piknik alanı, oyun bahçesi, kafeteryalar ve otopark yer alıyor.

Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü

İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü
İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü

İstanbul‘u Avrupa‘ya bağlayan ticaret yolunun üzerinde Kanuni Sultan Süleyman‘ın emriyle Mimar Sinan tarafından 1567 yılında inşa edilen 636 metre uzunluğundaki Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü; Büyükçekmece Gölü‘nün Marmara Denizi ile birleştiği bir konumda yer alıyor.

Kanuni Sultan Süleyman‘ın yaşamını yitirdiği Zigetvar Seferi‘ne çıkarken ordusunun gölün üzerinde daha rahat geçmesini sağlamak amacıyla inşa ettirdiği bu tarihi köprünün inşaatı oğlu II. Selim zamanında tamamlanabilmiştir.

Mimar Sinan‘ın “Eserlerimin içerisinde şaheserimdir.” diye nitelendirdiği köprünün 4 ayrı bölümü ve 28 kemeri günümüzde hala ayaktadır ve Büyükçekmece Gölü üzerinde ziyaret edilebilir.

Tarihi Taksim Tünel Finiküler Hattı

İstanbul Tarihi Taksim Tünel Finiküler Hattı
İstanbul Tarihi Taksim Tünel Finiküler Hattı – Fotoğraf: Koraysa / Shutterstock

Londra Metrosu’ndan sonra dünyanın en eski ikinci yeraltı raylı sistemi olan ve kısa adıyla Taksim Tünel olarak da bilinen F2 Karaköy – Beyoğlu Tünel Füniküler Hattı‘nın tarihi 1867 yılında İstanbul‘a turist olarak gelen Fransız mühendis Eugène-Henri Gavand‘a dayanıyor.

Ziyareti sırasında insanların Yüksek Kaldırım Caddesi olarak bilinen caddede dik yokuşla mücadele ettiğini gören mühendis; Fransa‘ya geri dönerek kafasında bu bölge için tasarladığı Tünel projesini çizer ve 1868 yılında İstanbul‘a tekrar dönerek projesini Sultan Abdülaziz‘e tanıtır.

Sultan Abdülaziz‘den onay alan mühendis Gavand, projeyi başlatmak için Fransa‘dan bir maddi kaynak bulmayı umsa da o sırada Fransa‘da başgösteren Prusya işgali nedeniyle bu adımı atamaz. Bunun üzerine Birleşik Krallık‘a giden mühendis, burada projeye bir kaynak bulup şirketini kurarak projeyi başlatır ve füniküler hattı 17 Ocak 1875’de hizmete açılır. Bazı kaynaklarda açılış törenine mühendisin katılmadığı da söylenir.

Oldukça ilginç bir tarihi olan füniküler hattı günümüzde hala Karaköy ve Şişhane semtleri arasında tarihi araçlarıyla hizmet vermektedir. Burayı mutlaka İstanbul gezilecek yerler listenize eklemenizi tavsiye ederiz.

Galataport İstanbul Limanı

Galataport İstanbul
Galataport İstanbul

İstanbul Boğazı’nın girişi sayılabilecek merkezi bir noktada, Beyoğlu ilçesinde Karaköy-Fındıklı arasında uzanan 1.2 kilometrelik sahil şeridini oluşturan Galataport İstanbul; kruvaziyer limanı, ultra lüks oteli ve her ihtiyaca uygun yüzlerce mağaza, restoran ve ofislerden oluşan bir yaşam merkezi projesi olarak İstanbul gezilecek yerler arasına girmeyi başarıyor.

200 yıldan fazla süredir İstanbul’un en eski ve tek büyük limanı olan tarihi Galata Limanı, bu projeyle birlikte halkın da kullanımına açılan modern bir yaşam alanına dönüşmüş durumdadır. Burada İstanbul Boğazı’nı seyrederken, dünyanın dört bir yanından gelen dev gemilerin seyrinin tadını çıkarabilirsiniz.

Bağdat Caddesi

İstanbul Bağdat Caddesi
İstanbul Bağdat Caddesi – © Fotoğraf: Lepneva Irina / Shutterstock

İstanbul‘un Anadolu Yakası boyunca Kadıköy’ün Kızıltoprak ve Kartal‘ın Cevizli semtleri arasında 14 kilometre boyunca uzanan Bağdat Caddesi; günümüzde birbiri ardına sıralanmış yüzlerce ünlü ve lüks giyim, aksesuar ve kozmetik mağazaları bulunan İstanbul’un en ünlü iki caddesinden biridir. En yoğun olan bölgesi Feneryolu ve Bostancı arasıdır.

Geçmişte ise Bizans ve Osmanlı dönemlerinde İstanbul ve Anadolu arasındaki en önemli geçiş yolu olmuştur. Bağdat adını IV. Murat döneminde çıkılan Bağdat Seferi‘ndeki zaferden dolayı almıştır. Yol söz dönemlerde Kızıltoprak‘tan değil, Üsküdar Meydanı‘ndan başlamaktaydı.

Caddenin zenginler tarafından rağbet görmesinin temelleri ise II. Abdülhamit yılındaki girişimler sayesinde atılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında caddeden geçen nostaljik tramvay hattı günümüze kadar ulaşmamıştır. Günümüzde İstanbul gezilecek yerler arasındadır.

Çiçek Pasajı

İstanbul Çiçek Pasajı
İstanbul Çiçek Pasajı – © Fotoğraf: Osman Köycü / Unsplash

19. yüzyılda çıkan büyük bir yangın sonucu yok olan ünlü Naum Tiyatrosu‘nun yerinde 1876 yılında Cleanthy Zanno’nun mimarlığında yükselen Çiçek Pasajı (Hristaki Pasajı ya da Cité de Péra); dönemin en popüler işletmelerine ev sahipliği yapmış ve 1908 yılında yerini yavaş yavaş açıkan çiçekçilere devretmiştir.

1940 yıllarında ise açılan meyhaneleriyle ünlenen pasajın sahibi daha sonraları el değiştirince bakımsız olarak kalmış ve 1978 yılında neredeyse çökmüştür. 2005’te anısını tekrar yaşatmak adına büyük bir restorasyondan geçen pasaj günümüzde çeşitli restoranlara, kafelere ve küçük hediyelik eşya dükkanlarına ev sahipliği yapıyor.

Miniatürk

İstanbul Miniatürk
İstanbul Miniatürk – Fotoğraf: Gilmanshin / Shutterstock 

Antik çağlardan Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’na kadar çok sayıda medeniyetin mimari mirasını 1:25 ölçeğinde sergileyen Miniatürk; 2003 yılında İstanbul‘un Sütlüce semtinde, Haliç kıyısındaki 60 bin metrekarelik bir alanda ziyarete açılan bir açıkhava minyatür müzesidir.

Alan bakımından dünyanın en büyük minyatür müzesi olan Miniatürk‘te 136 mimari eser yer alıyor. Bu nedenle İstanbul gezilecek yerler listenize mutlaka eklemelisiniz.

İstanbul’un boğaz köprülerinde yürüme deneyimi de sağlayan müze alanının içinde İstanbul Kristal Müzesi adında bir müze daha yer alıyor. Burada ise 16 kıymetli tarihi eser, özel bir lazer metodu ile 3 boyutlu bir kristal cam küre içerisinde sergileniyor. Alandaki bir diğer mini müze ise Panorama Zafer Müzesi‘dir.

Fişekhane (Büyükyalı)

Fişekhane, Zeytinburnu
Fişekhane, Zeytinburnu

19. yüzyıl Osmanlı Dönemi‘nin sanayileşmesinin en yoğun yaşandığı bölge olan Zeytinburnu‘nda Zeytinburnu Fabrika-i Hümayunu olarak bilinen ve içerisinde fişek fabrikası, hamam, dökümhane ve komutanlık gibi binaları barındıran bir kompleksin restore edilmesiyle 2020 yılında hizmete açılan Fişekhane; Büyükyalı konut projesinin içerisinde lüks bir yaşam merkezi olarak ön plana çıkıyor. Yeni olmasına rağmen şimdiden İstanbul gezilecek yerlerin arasına girmiş durumda.

Dünyaca ünlü sanatçılar eşliğinde düzenlenen konser, tiyatro, sergi ve benzeri etkinliklerin yer aldığı Fişekhane‘de; Taş Meydan‘a açılan Cinemo sinema salonu kompleksi, restoranlar, kafeler, gurme marketler, organik pazar, Euphoria Boss spor salonu, sağlıklı yaşam merkezleri ve ofisler de bulunuyor.

İstanbul Sapphire Seyir Terası

İstanbul Sapphire Alışveriş Merkezi
İstanbul Sapphire Alışveriş Merkezi

İstanbul’un uluslararası şirketlerin ofislerinin de bulunduğu en önemli iş merkezi olan 4. Levent bölgesinde bulunan İstanbul Sapphire, açıldığında Avrupa’nın en yüksek binaları listesinde zirvelerdeydi. 261 metre yüksekliği ile hala Türkiye’nin en yüksek gökdeleni konumunda olan proje; rezidans, ofis, alışveriş merkezi ve seyir terasından oluşuyor ve İstanbul gezilecek yerlerin başında geliyor.

İstanbul’un alışveriş merkezi cenneti olmasından dolayı İstanbul Sapphire‘in AVM kısmı sizi pek tatmin etmeyecek olsa da gökdelenin zirvesindeki seyir terası sizlere 360 derecelik geniş bir İstanbul panoraması sunuyor.

Vialand Tema Parkı

Vialand İstanbul Eğlence Ve Yaşam Merkezi 
Vialand İstanbul Eğlence ve Yaşam Merkezi  – © Fotoğraf: saiko3p / Shutterstock

İstanbul’un Eyüp Sultan ve Gaziosmanpaşa ilçelerinin kesişimindeki 200.000 metrekarelik bir alanda bulunan Vialand Tema Parkı; 2013 yılında hizmete giren İstanbul‘un ilke ve en büyük tema parkıdır. Tema Parkı’nın arazisi yanıbaşındaki yarı kapalı açıkhava alışveriş merkezi, gösteri merkezi ve otoparklarla birlikte 600.000 metrekareyi bulmaktadır.

Açıldığı günden beri milyonlarca ziyaretçi ağırlayan eğlence merkezi, el değiştirdikten bir süre İsfanbul Eğlence ve Yaşam Merkezi adıyla da anılmış ama 2022 yılında tekrar eski adı Vialand ile faaliyet göstermeye başlamıştır. Günübirlik eğlence arayanlar için İstanbul Gezilecek Yerlerinin başında geliyor.

Intercity İstanbul Park

İstanbul Intercity İstanbul Park
İstanbul Intercity İstanbul Park – Fotoğraf: photoyh / Shutterstock

İstanbul’un doğusunda Tuzla ilçesinde yer alan Intercity İstanbul Park; Formula 1 başta olmak üzere motor sporları için tasarlanmış bir yarış pistidir. Pistteki ilk yarış, 21 Ağustos 2005’te Türkiye’nin ilk Formula 1 organizasyonu ile gerçekleşmiştir.

Formula 1 Genel Müdürü Bernie Ecclestone tarafından “Dünyanın en iyi yarış pisti” olarak onurlandırılmıştır. Pist sadece etkinlik zamanı açık olsa da bilginiz olması adına İstanbul Gezilecek Yerler Listesi‘ne eklemek istedik.

İstanbul Akvaryum

İstanbul Akvaryum
İstanbul Akvaryum – © Fotoğraf: Silas Hao / Unsplash

İstanbul‘un Avrupa Yakası‘nda Bakırköy ilçesinde 22 bin metrekarelik bir alana kurulan ve 2011 yılında ziyarete açılan İstanbul Akvaryum; içerisindeki 15.000 canlı çeşidiyle ve yağmur ormanı da barındıran 16 farklı tematik bölümüyle öne çıkan bir akvaryum projesidir.

Yanıbaşındaki Aqua Florya Alışveriş Merkezi‘yle birlikte İstanbul gezilecek yerler arasında önemli bir yere sahiptir ve akvaryumun ortalama ziyaret süresi 5-6 saati bulmaktadır.

Darıca Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı

Darıca Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi Ve Botanik Parkı
Darıca Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı

1993 yılında İstanbul‘un yanıbaşında Kocaeli‘nin Darıca ilçesinde Türkiye’nin ilk özel hayvanat bahçesi olarak ziyarete açılan Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı; kurulduğu yıllarda Boğaziçi Hayvanat Bahçesi, Kuş Cenneti ve Botanik Parkı olarak anılmaktaydı.

Günümüzde 165.000 metrekarelik bir alana sahip olan parkta 2000’den fazla hayvan nüfusu ve 400’den fazla bitki çeşidi bulunuyor. Her ne kadar hayvanat bahçelerini tasvip etmesek de İstanbul gezilecek yerler listemize eklemek istedik.

İstanbul Havalimanı (IST)

İstanbul Havalimanı (Ist)
İstanbul Havalimanı (IST) – Fotoğraf: Nate Hovee / Shutterstock

1912 yılından beri Avrupa Yakası‘nda İstanbul’un güneyindeki Yeşilköy semtinde hizmet veren Atatürk Havalimanı‘nın kapatılmasıyla İstanbul‘un kuzeyinde 2018 yılında kısmi olarak hizmete açılan Arnavutköy‘deki yeni İstanbul Havalimanı (IST); tüm etapları tamamlandığında 76,5 kilometrekarelik alanda, 6 pistiyle birlikte yıllık 200 milyon yolcu kapasitesine ulaşması planlanmaktadır.

2021 yılında 37 milyondan fazla yolcu ile toplam yolcu trafiği açısından Avrupa‘nın en yoğun havalimanı olmuştur. Benzer ünvanları her yıl yenileyen İstanbul Havalimanı, Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan sonra İstanbul’da yapılan üçüncü uluslararası havalimanı olmasına rağmen; şehrin en büyük havalimanı olan Atatürk Havalimanı’nın kapatılması nedeniyle şehre hizmet veren iki ana uluslararası havalimanından biri olmuştur.

Modern mimarisi ve büyüklüğüyle dikkat çeken havalimanının içerisindeki İstanbul Havalimanı Müzesi ise her yıl geçiçi sergileriyle yenilerek ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı (SAW)

İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı (Saw)
İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı (SAW) – Fotoğraf: Darkdiamond67 / Shutterstock

İstanbul‘un Anadolu Yakası‘nda Pendik ilçesinde 2001 yılında açılan Sabiha Gökçen‘den alan Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı (SAW); adını dünyanın ilk kadın savaş pilotu ve Türkiye’nin ilk kadın pilotu olan Sabiha Gökçen‘den almıştır. Yeni eklemelerle alanı genişleyen ve her geçen gün talebi daha da yükselen havalimanı, İstanbul Havalimanı‘ndan sonra şehrin ikinci yoğun sivil havalimanıdır.

E-posta Bültenimize Katılın.

Bültenimize kaydolun ve kişisel ve iş ihtiyaçlarınız için en iyi fırsatları keşfedin.

Liste(ler)i seçin:

You may also like these